Sunday, October 11, 2009

Ekonomistler Krizi neden bilemedi?

[Yorum - İhsan Işık] Ekonomistler krizi neden bilemedi?


Zaman Gazetesi, birkaç hafta önce Lehman Brothers'ın iflasının yıldönümünde "krizden nasıl çıkılacağı konusunda ulema ihtilafa düştü" başlıklı bir haber yapmıştı. Haberde dünyaca ünlü ekonomik otoriteler farklı farklı görüş beyan ediyordu.

Ekonomistler çıkış yolunu tam kestiremedikleri gibi, yeryüzünün bu en büyük ikinci mali krizini öngörememekle, hatta bu krize neden olmakla suçlanmaktadırlar. Bunlar ciddi ithamlardır ve mesleğin itibarını derinden sarsmaktadır. Halbuki, daha düne kadar ekonomistlerin halk nezdinde politikacılardan daha güvenilir bir yeri vardı. Nitekim, 27 senedir Amerikan ekonomisi, motoru kızdırmadan (enflasyonsuz) aralıksız büyüyünce, kimi otoriteler yeni bir paradigmadan (ekonomik mucizeden) bahsetmeye ve direksiyon başındaki zata "ilahi güçler" atfetmeye başlamıştı. Reagan dahil 4 başkan eskiten eski FED Başkanı Alan Greenspan, ancak son kullanma tarihi 2006'da 80 küsur yaşındayken malulen emekli edilmişti. Greenspan bir Cumhuriyetçi olmasına rağmen, Demokrat Bill Clinton bile onu görevinden alamamıştı. Hatta, Senatör John McCain onu ülke için 'vazgeçilmez' ilan etmişti: "Eğer Greenspan bir gün ölürse, ABD başkanı onun yere yıkılmasına izin vermemeli, cesedinin koluna girmeli ve yüzüne de bir çift siyah gözlük takmalıdır!" Kriz öncesi ölmesine bile izin verilmeyen Greenspan, kriz sonrası -birçok diğer ekonomik şöhret gibi- itibar infazından kurtulamamıştır.



EKONOMİSTLERİN ŞÖHRET EROZYONUNUN SEBEPLERİ NELER?


En barizi, ekonomistler arasındaki 'kakafoni', yani dağınık görüntüdür. Medyaya bakıldığında ekonomistlerin birçok konuda ihtilaf ettiği görülmektedir. Bu durum aslında tescillidir. American Economic Review'deki bir araştırmaya göre, 16 önemli ekonomik mesele arasında ekonomistlerin %90 hemfikir olduğu sadece 3 konu vardır. Bu bir yerde normaldir, çünkü ekonomi bir sosyal bilimdir. Sosyal bilimler, insan davranışını anlamaya ve tahmin etmeye çalışır. Fizik, kimya gibi tabii bilimler ise cansız maddeleri inceler. Bu tür maddeler, doğa kanunlarına tabidir ve tutarlı davranış gösterirler. Bir kibriti çakar ve kuru bir kâğıda tutarsınız, yandığını görürsünüz. Ekonominin konusu insandır. İnsansa hür irade sahibidir ve pek öyle öngörülür hareket etmez. İşkence yaparsınız, bazısı çözülür ve konuşur; bazısı ise ölümüne direnir. Hatta, aynı kişi işkenceye farklı zamanlarda farklı tepki de gösterebilir. Bu yüzden, ekonomi gibi sosyal bilimlerde öngörü yaparken hata payının büyük olması normaldir.



MIT hocası Andrew Lo'nun bir çalışmasına göre, temel bilimlerde 3 temel kanunla madde davranışının %99'unu tahmin edebilirken, finansta, 99 kanunla insan davranışlarının ancak %3'ünü kestirebilirsiniz. Nitekim, IMF'nin bir araştırmasına göre, ekonomistler, 1990'larda peydah eden 60 milli krizin ancak %3'ünü bir yıl öncesinden bilebilmiştir. Tahmin ettikleri krizlerin de, tam şiddetini kestirememişlerdir. Bunun için ekonomistleri idam insafsızlık olur; ekonomi genç bir bilimdir; şu anki bilgi birikimimizle ancak bu kadar biliyoruz. Modern trafik sistemi ve nitelikli polislere rağmen kazaları tamamen önleyebiliyor muyuz? Ayrıca, sadece olan kriz ve kazaları görüyoruz, ya önlenenler? Her durumda, ekonomistlerin işi hiç kolay değil. Bir kere ekonomi, laboratuvarsız, deneysiz bir bilimdir. Bir laboratuvar çalışmasında, her şeyi kontrol eder, sadece bir faktörün değişmesine izin verir ve onun denek üzerindeki etkisini ölçersiniz. Ekonomide böyle kontrollü deneyler yapmak imkânsız gibidir. Gerçek hayatta, kontrolsüz milyonlarca deney olmaktadır. Her kriz, aslında böyle bir deneydir. Hepsi bir sonraki kriz için bir ders hükmündedir. Ancak, iyi bir ders çıkarabilmek için, daha çok gözleme ve derin analizlere ihtiyaç vardır. ABD'de meydana gelen her uçak kazasından sonra hadiseyi etraflıca inceleyen bir "Ulaştırma Güvenlik Kurulu" vardır. Benim de paylaştığım bir görüşe göre, dünyada vaki olan her krizin nedenlerini (hemen kriz sonrası) derinlemesine inceleyecek ve gerekli dersleri çıkaracak milli ve uluslararası "Ekonomi Güvenlik Kurullarına" ihtiyaç vardır.


GELENEKLERİ GÖZDEN GEÇİRME VAKTİ


Bazı hallerde, ekonomistler arasındaki genel ihtilafların arka planı 'masumdur'. Bir görüş bildirirken, ekonomistler değişik kıstaslar kullanabilirler; bu da farklı sonuçlar doğurmaktadır. Mesela, enflasyon bir önceki seneye göre düşüktür ama on sene öncesine göre yüksektir. Ayrıca, ekonomistler bazen "kısa dönemi" mi, yoksa "uzun dönemi" mi kastettiklerini belirtmeyebilir. Mesela, vergi kesintileri, kısa dönemde harcamaları, uzun dönemde yatırımları teşvik eder. Bazen ekonomistler, herkes gibi kibirlerine yenik düşer, bilmediklerini itiraf etmezler. Halbuki, henüz araştırma halindeki birçok yeni meselede mutlaka belirsizlikler ve ihtilaflar mevcuttur. Nitekim, Greenspan bile, "Döviz hareketlerini tahmin etmek zar atmaktan farksızdır." itirafını yapar. Bazen itiraf da fayda etmez. Eski FED başkanlarından Sherman Maisel, "Çeşitli yerlerde konuşma yaparken en zorlandığım konu, insanları bizim para hakkında o kadar da çok şey bilmediğimize ikna etmekti." der. Ayrıyeten, ekonomistlerin bazen ihtilafta olmasını kamuoyu teşvik eder. Mesela, birçok ekonomist "enflasyonun arkasında sendikaların olduğu" görüşüne katılmaz. Ancak, sendika düşmanı kesimler bu görüşü iddia edecek bir "gönüllüyü" bir türlü bulurlar. Bazen de ekonomistler arasındaki ihtilaflar medya tarafından abartılır. Bunda sansasyon saiki olabileceği gibi, bazen de habercilik gereği böyledir. Bir haberin dengeli olması için, genelde bir mevzu hakkında farklı görüşlere gerek duyulur. Halbuki, o konuda hakim bir konsensüs olabilir. Ekonomistler ayrıca o toplumun bir parçasıdır; tuttukları bir takım, destekledikleri bir parti vardır. Dolayısıyla, dünya görüşleri ve değerleri 'tarafsız' bakışlarını etkileyebilir. Dahası, ekonomide de "mezhepler" vardır. Her ekonomik mezhebin içtihatları da farklıdır. 'İmam Smith' mezhebine bağlı olanlar, krizden çıkış için piyasa bazlı reçeteler, 'İmam Keynes' mezhebine bağlı olanlarsa, devlet bazlı reçeteler yazar.


Bu kriz göstermiştir ki, ekonomi otoriteleri bazı gelenekleri ve varsayımları gözden geçirmelidir. Mesela, konut piyasalarında bir balon şişerken merkez bankaları seyirci kalmıştır. Gerekçeleri, görev tanımlarında "balon veya köpük patlatmak" olmadığıdır. Amerikan FED'in, kanunca verilen iki ana görevi vardır; enflasyonla savaş ve ekonomik büyüme. Avrupa ve Türkiye merkez bankalarınınsa temel görevi enflasyonu kontrol etmektir. Kimilerine göre, merkez bankaları kafayı sadece enflasyona takmışken, burunlarının önünde şişen balonu görmemişlerdir. Halbuki son yıllarda görülen ekenomik krizlerin arkasında hep bu tür varlık balonları yatmaktadır. "Balon körlüğünün" bir nedeni, ekonomistlerin varlık fiyatları konusunda piyasalara kayıtsız şartsız "amentüsüdür". Merkez bankalarının kullandığı modellerin ekseriyetinde, "etkin piyasalar teoremi" hakimdir. Yani, piyasalar varlıkları fiyatlandırırken her türlü ilgili bilgiye sahiptir. Piyasalar adildir; bir şeyi fiyatlarken tam ortadan vururlar. Dolayısıyla, varlık balonu diye bir şey yoktur! Olsa da, akıllı yatırımcılar yapay olarak aşırı değerlenmiş varlıkları satar, hemen balonu patlatırlar. Ancak, Harvard ekonomisti Andrei Shleifer'in belirttiği gibi, bazen akıllılar rüzgarı tersine döndüremez; çünkü bu çok maliyetli olabilir. Bu şartlarda, rasyonel yatırımcılar, 'çılgınlığa' direnmek yerine, ondan istifade etmeye çalışır. Nitekim, dans ettiği için sonradan işinden kovulan Citibank'ın eski müdürü Chuck Prince "Müzik çalmaya devam ettikçe, dans etmek zorundasın. Biz hâlâ dans ediyoruz!" demişti. Belki bu noktada sıkı bir ebeveyn disiplini gerekiyordu; zira "en iyi merkez bankaları, parti coşkuyla devam ederken, içki şişelerini insanların önünden alabilendir". Ancak merkez bankaları, çılgınlığı sadece seyretti; çünkü çocuklarına çok güvendi.


DERİNLERE DALDIKÇA KAYBOLMAK


Ekonomi biliminin bir handikapı artık "salon edebiyatına" dönüşmesidir. Einstein'ın, "Matematikçiler, görelilik kuramına el attıktan sonra, ben kendi kuramımı tanıyamaz hale geldim" dediği rivayet edilir. Aynı şekilde, ekonomi bilimi de matematik ve fizikçilerin istilasına uğramıştır. Bugün derin matematik modeller içermeyen hiç bir makale saygın bir ekonomi dergisinde yayın şansı bulamaz. Yayınlananları da bir avuç insan ancak okur ve anlayabilir. Bu modellerin temel varsayımı, insan davranışlarının tutarlı ve tahmin edilebilir olduğudur. Bir yerde, ekonomistlerde "fizikçi takıntısı" vardır; onlar gibi yüksek matematikle duyarlı öngörüler yapmak isterler. Halbuki, makroekonominin ata babası Keynes "ister şahsi, ister siyasi, ister ekonomik olsun, insan davranışlarını sadece matematik öngörülere dayandırmazsınız, çünkü bu tür hesaplamaların [sosyal bilimlerde] temeli yoktur" der. Bu gerçek, modern ekonomistler arasında göz ardı edilmektedir; birçoğu hâlâ mükemmel öngörüler peşindedir. Mesleğin duayenlerinden Frederick Hayek "Ben ekonomik tahminlere göre hareket edip para kazanan çok az; fakat tahmin satarak para kıran çok insan gördüm." der. Nitekim, bulgular göstermektedir ki, mükemmel tahmin diye bir şey yoktur ve olamaz. Aksi takdirde, 1970'ten beri dünyada cereyan etmiş banka merkezli en az 124 krizi doğru tahmin edebilir ve önleyebilirdik.


Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman "son 30 yıldır okullarda dayatılan ekonomi öğretilerinin bir zaman kaybı olduğunu, faydalı olmak yerine, zararlı hale geldiğini" iddia etmektedir. Gerçekten, ekonomi biliminin ruhu çalınmıştır; meslek adeta makineleştirilmiştir. Malthus'tan sonra, "ölümcül bilim" diye zaten kötü şöhret salan bu güzelim alan, kupkuru, hissiz, maneviyatsız, materyalist bir hal almıştır. Halbuki, tarihte bu alanda çığır açan araştırmalar, genellikle sayısal (mekanik) değil, kavramsal (sezgisel) olmuştur. Bu yüzden New York Üniversitesi hocalarından Roman Frydman "Ekonomistler olarak tamam sayısal yöntemleri kullanalım, ancak bununla kalmayıp tarih de çalışalım, hislerimize ve muhakemelerimize güvenelim." demektedir. Eskiden, alimler hem dinî, hem beşeri, hem tıbbî, hem matematik, hem astronomi alanında yücelmiş feylesof kimselerdi. Şimdi ise, akademisyenler, bırakın alt kattaki veya yan binadaki diğer akademisyenleri, kapı komşusu meslektaşlarının ne yaptıklarını bilemez hale gelmiştir. Doğrudur, uzmanlık daha derinleşmemize yaramıştır; ama daldıkça yüzeyden kopmuş, gayemizi unutmuş, büyük resimdeki yerimizi kaybetmişizdir.


İNSANI BİLGİSAYARLAŞTIRMADAN GERİ ADIM


1990'larda ODTÜ'de okurken "mühendislik bilimleri" diye entegre bir bölüm vardı. Sanırım, gayesi teknik bir şirkette çalışan değişik mühendisleri koordine edecek ara eleman yetiştirmekti. Belki bölüm zamanın ötesindeydi, çünkü sonra kapandığını duydum. Halbuki şimdiki eğilim, tam bu yöndedir. Bazı okullarda, bir dersi değişik alanlardan birkaç hoca öğretmektedir. Mühendislikte ekol olan Georgia Tech Üniversitesi'nin rektörü, gerçek hayatta beraber çalıştığı en başarılı mühendislerin, zamanında en iyi öğrenci olanların değil, yaratıcı düşünmeyi becerenlerin olduğunu fark etmiş ve mühendislik bölümlerine kabul şartları arasına iyi matematik yanında, bir müzik aleti çalmış olmayı, bir koroda söylemiş olmayı ve bir takımda oynamış olmayı getirmiştir. Aynı okul, bilgisayar eğitimini tamamen revize etmiş, saf bilgisayar yerine, 'bilgisayarlı iletişim', 'bilgisayarlı istihbarat', 'bilgisayarlı işletme' gibi entegre programlar oluşturmuştur. Ekonomide de "davranışsal ekonomi" adında, psikolojiden oldukça beslenen yeni bir akım doğmuştur. Bu cereyan, insana şaheser bir bilgisayar muamelesi yerine, "normal" insan gibi davranan ve ümit vaat eden bir bilim dalıdır. Bu krizi tahmin edebilen birkaç kişiden birisi, bu akımın öncülerinden Yale Üniversiteli Robert Shiller'dir. Tarih bir deneyler deposudur. Hatta, bazı işletme okulları, müfredatlarına tarih derslerini almaya başlamıştır. Geçen sene Lehman'ın batışını bu gazetede "Sultan Bernanke ve Yeniçeriler" adlı makalede Osmanlı tarihiyle tahmin etmiştim. Ekonomi "ölümcül bir bilim", tarihse "ölülerin hikâyesi" olabilir. Ancak, alabilene ölülerde diriler için çok büyük dersler vardır. Yoksa, tarih neden ikide bir tekerrür etsin?.. ZAMAN
PROF. DR. İHSAN IŞIK ROWAN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=901573&title=yorum-ihsan-isik-ekonomistler-krizi-neden-bilemedi

Thursday, October 01, 2009

Testi kırıldıktan sonra... hangi kitapları okuyalım?

Ibrahim Ozturk

Biliyorsunuz, Nasrettin Hoca nasıl olsa kırıldıktan sonra hayıflanmanın bir manası yok diye, suya gönderdiği çocuk testiyi kırmasın diye önceden bir güzel pataklamış.

Kriz öncesinde sesimizin yettiği kadar 'sular bol aktığı için kabınız dolu gözüküyor, ancak altı delik, tıkayınız' desek de, 'bahar ve yaz nasıl tabii ise, bunun ardından kış da gelecek' dediysek de kimlere ne kadar tesir etti bilemeyiz. Rusların bir atasözü var; 'Çok soğuk hava diye bir şey yoktur. Esas sorun yanlış giyinmektir.' Unutmayın, Ruslar bu dersi iyi çalıştıkları için hemen hemen bütün savaşlarını kışın nasıl giyineceğini kestiremeyen düşmanlarına karşı kışın kazanmıştır.


Öneri listelerimizi çarşaf çarşaf söyleyip yazmış olsak da, 'bir musibet bin nasihatten evladır' hükmü geçerliliğini koruyor.

Evet, kriz geldi, testi kırıldı. Şimdi izninizle artık kalan sağlarla yolumuza devam etme zamanı geldi. Yaz rehaveti, Ramazan molası, bayram tatili derken, piyasaların da yavaş yavaş kendine gelmeye başladığı şu sıralar artık yeniden işe koyulmanın zamanı. Mevsimlik nedenlerle ben de yaz boyunca daha çok ekonominin geneline (makro ekonomik meselelere) kafa yordum ve şirketlerle ilgili yazılarıma ara verdim. Şimdi bir süre işadamına ve tekrar şirketlere odaklanmak istiyorum.

Biliyorsunuz bizim esnaf-işadamının okumuyor oluşundan son derece muzdaribim. Oysa işyerlerinde ve evlerde kütüphanemiz olmalı, günün başında ve sonunda muhakkak bir iki saatimizi kitap okumalarına ayırmalıyız. İşimiz, sektörümüz ve ekonominin geneliyle ilgili kitapları, dergileri, köşe yazılarını muhakkak takip etmeliyiz. Ekonomi ile ilgili bir gazeteye ve iyi seçmek şartıyla birkaç ekonomi-işletme dergisine abone olmalıyız.
Birkaç ay inadına kitap okuyun, göreceksiniz ki kafanızda onlarca pencereler açılacak, eliniz kolunuz çözülecek, fikriniz gelecek. Bu minval üzere yaz boyunca adresime postalanan birçok değerli kitap elime ulaştı. Bunların bir kısmını zaten okumuştum, bir kısmını daha yeni okuyorum. Şimdi size kısaca bunlardan bahsedeyim.
Şirket danışmanlığı da yapan İlhami Fındıkçı'nın dikkatimi çeken bir hayli hacimli eserlerinden sonuncusu 'Bir Gönül Yolculuğu: Hizmetkar Liderlik' (Alfa, 2009), kısaca yerli bir duruşla çağdaş bir işletme yöneticiliğinin nasıl olacağını bütün yönleriyle ortaya koyuyor. Bu bağlamda MÜSİAD eski Başkanı Ömer Bolat'ın 'Liderlik Gönül İşidir' (Hayat, 2009) büyük bir tecrübeyi sizinle paylaşıyor.

Bu arada 'Kendi İşini Kurmak İsteyen Girişimcinin El Kitabı' Japon İşletme Bilimcisi Guy Kawasaki (MediaCat/İnfomag, 2007) ile iyi bir yönetim danışmanı olan Hüseyin Çırpan'ın 'Girişimcinin Yol Haritası' (MÜSİAD, 2008) çalışmalarını bir arada okuyun. Krizde dokuz doğuruyoruz ya, yazılarını dikkatle takip ettiğim Doç. Dr. Murat Yülek'in 'Türkiye ve Küreselleşen Dünya Üzerine Notlar (Bilgesel, 2009) ve Ruth King'in 'Küçük İşletmeler İçin Büyük Fikirler' çalışmasını da bir çırpıda okumanızı isterim.

İTO ile aylık ekonomi dergisi İnfomag'ın birlikte verdiği 'KOBİ'lerde Rekabet Gücünün Artırılması' (2009) adlı çalışma için Prof. Dr. Mustafa Aykaç'ın editörlüğündeki çalışmaya hayli emek verilmiş. Eğer son on senedir darmadağın olduğumuz konular ilginizi çekiyorsa Prof. Dr. Nurullah Genç'in Ortaklık Kültürü'nü (MÜSİAD, 2007), Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş'un 'Aile İşletmeleri: Yönetim Devri ve İkinci Kuşağın Yetiştirilmesi'ni(İGİAD, 2007)'ni bir an evvel hatim ediniz. Paramparça olduğumuz konuların başında mali yapının ucunu kaçırmak geliyor.
Bu yüzden Salim Çam'ın 'İşletmelerde Bütçe Yönetimi' (Hayat, 2008) listenize alınmalı. Pazarlama çağındayız ya, tek kelimeyle konunun üstadı olan Philip Kotler'i daha okumadıysanız, heyhat! Tabii Doç. Dr. Ömer Torlak'ın yönetimindeki Yeni Müşteri'yi (İTO, 2007) de tanımalıyız.
İşletmede 'kafamı öteye çevirsem çalışanımdan bir kazık yiyorum' dersiniz ya. O zaman Prof. Dr. Nejat Bozkurt'un 'İşletmelerin Kara Deliği: Hile' (Alfa, 2009) adlı çalışması ilaç gibi gelebilir. Zira bütün taktikler çalışan hikayelerine kadar inilerek veriliyor. Bunları bitirin, bir liste daha vereyim. i.ozturk@zaman.com.tr