Saturday, September 29, 2007

Ve Bakan Bakü'de...

Bakan gelince ben de dinledim. Bakanın çok esprili birisi oldugunu söyleyebilirim. Çok dinamik ve mütevazi. Kendileri hakkında pek bir bilgiye sahip olmadığım için "acaba nasıl birisi?" sorusu kafamda olacak şekilde gitmiştim. Kürsüye çıktı sade bir şekilde kendini tanıttı. Çok kısa konuşma yaptı ve merdivenlerden değil de normal olarak sahneden atladı ve yerine oturdu. Sonra plaket vermek üzere kendisini sahneye çağırdılar. Yine merdivenlere gitmeden direk sahneye çıktı. Kendisine plaket verecek olan ve merdivenleri kullanan iki muteber şahsa takıldı.: "Aslında onlar benden daha genç":) dedi ve millet de kahkahayı patlattı. Sonra fotoğraflı plaket verdiler. Hayatımda hiç fotoğraflı plaketim olmamışdı dedi, biraz daha güldük:) Alkışlar devam etti ve bu kadar alkıştan sonra yine konuşma yapmak istiyorum dedi ve kürsüyü devraldı:) Yine kısa tuttu, belki de 15 dakika surdu tum toren ama çok güzel oldu... Salondan çıkarken herkesin yüzünde güzel bir gülümseme vardı...

Thursday, September 27, 2007

Bodybuilding


Evet bundan sonra bu sekilde yazmaya devam etmem gerekiyor sanırım. Azerbaycan'da dine yöneliş olduğunu görebiliyorsunuz. Özellikle iş adamları ve rap müzik sanatçıları arasında çok sayıda namaz kılan var. Geçen gün bir yerde ilan gördüm aynen şöyle diyordu: "Bağışlayan ve Mehriban Allah'ın adı ile Bodybuilding!"... Gülümsedim ama hoşuma da gitti...

Komşumda iki teyze var, onlar hakkinda Deneme isimli yazida bilgi vermiştim sizlere. Gecen gun Tv'larından maç sesi geliyordu. Biri kırkı geçkin sanırım diğeri seksen civarında. Nine, SSCB zamanında evlenmek için yaşını yükseltmiş sanırım. Yani resmi kayıtlara baksak yaşı muhtemelen 100'den fazladır. Neyse baktım maç sesi geliyor. Yaşlı teyze diğerine, "gördün mü top gayıtdı (yani direkten döndü)" deyince, içimden ne izlediklerini merak ettim. Önce herhalde yalnışlık olmuş dedim, sonra baktim gercekten izliyorlar. Yanlarına gittim bakalım ne izliyorlar diye. Teyzeler salon futbolu maçı izliyorlar:)...

Azerice'de hoş sözler var. Mesela bulaşık makinesi yerine, gabyuyan maşın (gab = tabak, yuyan = yıkayan), yanacagdoldurma mentegesi (yanacaq = yakıt, yani petrol ofisi, ). Bu arada Azerbaycan para birimi manat dolardan daha değerli. 1 dolar verip ancak 0,85 Azerbaycan manatı alabiliyorsunuz.
not: fotoğraf eskişehir odunpazarı evlerinden bir görüntü...

Sunday, September 16, 2007

Bakü’den selamlar...




Uzun zaman oldu bloga yazmayalı. Düşündüm de Türkiye’de sevdiklerimden ayrılınca onlara da burdan haber yollamak lazım. Bugün Bakü’ye gelmemin birinci ayı tamam oldu. Bu bakımdan azcık birşeyler yazmak istiyorum. Bakü, Türkiye’den çok izler taşıyor. Mesela Metro’da dizilerin reklamlarını görüyorsunuz. “Bir İstanbul Masalı”, Türkiyenin en çok izlenen tele-serialı (yani dizisi) indi (yani şimdi) TV’de. Azerbaycan TV kanalları bunu çok iyi yapıyorlar. Türkiye’de yayınlanan ve büyük rağbet gören diziler şimdi Azerbaycan TV’lerinde yeniden yayında. “Aliye”, “Asmalı Konak”, “Aşka Sürgün” , “Kurtlar Vadisi” gibi diziler burada yeniden yayınlanıyor. Benim komşular çok gürültü yapıyorlar. Ama ne zaman ki “Kurtlar Vadisi” dizisi başladı, komşudan ses soluk çıkmıyor. Çocuk babasına “Bana bugün Polad’a bahacıyıg” deyir.:) Burada ayrıca gerekli elektronik malzemeleri olan insanlar Türk TV’lerinin hepsini izliyorlar. Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü” dizisinin müziğini duyunca çok garip oluyorum. Özellikle ordaki Fikret karakterinin repliklerini çok beğeniyorum. Yine STV’nin Büyük Buluşma ve Sırlar Dünyası gibi dizileri burda da favoriler arasında.

Metro’da başka bir reklam daha dikkatimi çekti. “Beko Dünyanın en süretli paltaryuyan maşınını teqdim edir.” Yanı, “Beko dünyanın en hızlı yıkayan çamaşır makinesini sunar”.

Bir de Türk müzikleri burda çok yaygın. Şöyle ki geçen geldiğimde Ferhat Göçer’in “Cennet” şarkısı dillerdeydi. Bir çok insanın mobil telefonunda melodi olarak kullanılıyordu. Şimdi arabayla geçenlerde birisi geçiyor, açmış müziğin sesini sonuna kadar, hani yaparlar yaaa:P Yalnız müzik : Rober Hatemo, “Beyaz ve Sen” şok oldum açıkcası. Bir de Türkçe konuşan birisine çok iyi bakıyorlar gibi bir izlenim edindim. Otobüste giderken, telefon geliyor ve ben Türkçe konuşunca birden herkesin dikkatini çektiğimi görüyorum. Bir keresinde teyzemin oğlu da beni uyardı. Herkes seninle ilgileniyor felan gibisinden….

Azerbaycan hızla gelişiyor. Ben en son Türkiye’ye geldiğimde üç hafta İstanbul’da kaldım. Burada olan arabayı orada görmedim. Toyota’nın Prada diye bir serisi var RAV4’ten daha büyük. Ne Eskişehir’de ne de İstanbul’da o arabadan yok. Bakü havaalanına gitmek için yolda bekliyordum ve 10 dakikada 10 tane Toyota Prada geçti. Acayip bir araba kullanımı var. Nissan Murano mu dersiniz, Mercedes ML320 türevleri, Hummer’lar ve diğer cip markaları. Burası da aynen Compir’in Amerikası gibi olmuş. Hemen hemen herkeste araba var. Azerbaycan ve Bakü şu anda öyle bir durumda ki ne üretsen satılıyor. Yani tam gelişme aşamasında. Tüketim için yeterli insan var ve sektörler boş, hemen hemen. Ben de alışmaya çalışıyorum.

Fotoğraflardan biri Hazar denizinden biri de Bakü’deki Qız Qalası’nın (Kız kalesi) fotoğrafı. Metroyla 15 dakikada denize inebiliyorum. Şimdilik bu kadar, gelişmeler hakkında haberleşmek dileğiyle, hepinize kucak dolusu selamlar, sevgiler…

Saygılarımla, Önder Yenilmez.

Sunday, September 02, 2007

Komik bir olay....


Olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda ABD -Kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir: ABD ve Kanada malum ki para birim olarak "dolar" kullanmaktadırlar. Yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler. Şöyle ki Kanadalılara göre : 1 ABD doları = 90 Kanada centi, Amerikalılara göre ise: 1 Kanada doları = 90 ABD centi. Bir amerikalı cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. Bir ara karnı acıkır ve simit alır (Amerikan simiti!) Simiti fiyatı 10 centtir. cebindeki 1 doları verir. Simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir. (90 cente eşit yaaa!!:) derken sınırı yürüyerek geçer ve Kanada'da dolaşmaya başlar. Kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. Girer bir kırtasiyeciye. Kalemin fiyatı da 10 kanada centidir. Kirtasiyeci de para üstü olarak 1 ABD doları verir. Oradan ayrılıp evine döner. Sonra düşünmeye başlar:


- Yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 ABD dolarım vardı. şimdi de 1 ABd dolarım var. Pekiyi simitle kalemin parasını kim verdi?
not: köylüyü tanımıyorum. lütfen yukaridaki fotografla idare edin:)