Monday, January 19, 2009

Hummer Yazisi`na yorumlar...

Merhaba Saygideger arkadaslar,
Sizlerle tekrar buluşmaktan mutluluk duyuyorum...
Velhasil kelam,
devam ediyor yazi seruvenimiz... Paylasmak guzeldi sizlerle de...
Bir anı : Gecen gunlerden birisinde, doğal gaz faturasını ödemek için, posta idaresine
gitmiştim. Ödemeyi yaptığım esnada, yan taraftaki bir bayan dikkatimi çekti. Sanırım o da
telefon faturasını ödüyordu.
İşlemleri bittikten sonra, genç kadın, albeni, coco star veya soho kıvamında iki tane çikolotayı
gişedeki memureye uzattı. "Bununla da çay içersiniz" dedi. )))) Gerçekten çok şaşırdım.
Hem ilginç bir gözlemdi, hem de hoşuma gitti. Türkiye`de böyle bir manzarayı düşünsenize ))))
düşündünüz mü? ) şimdi resm edin, yani yazıya dökün.
Her neyse, bu olayı ilginç kılan bir nokta daaha var. Ben Türkiye`ye bir sonraki gidişimde,
orada işlerimizi yapan memurlara Azeri yapımı çay vs... gibi şeyleri hediye olarak götürmeyi
düşünmüştüm. Onların çok sevineceğini düşünüyorum. İnşallah, aklımdan geçen güzel
görüntüleri bizzat yaşarım... Görüyorsunuz demi, azeri insanı ne kadar samimi...
saygilar efendim...

Thursday, January 08, 2009

Wednesday, January 07, 2009

Günah Küresi

Sanat, iyi ellerin emeğinde yoğrulduğu sürece, insanlığın amaçlarına pekala hizmet edebilir. Olmuş veya olması muhtemel hakiki hadiseleri, kurgusal zeminde insanlara göstermek, onların kendilerince dersler çıkarmasına da sebep olabilir. Bu bağlamda, üç ayrı zamanın filmine bugünün penceresinden bakalım; ilk eserimiz, Brain DePalma yönetiminde 1983 yılında çekilen “Scarface” (Yaralı Yüz) isimli film. Konumuzla ilgili kısımlardan bahsedeyim: Al Pacino`nun acımasız bir role girdiği filmde, uyuşturucu işinden büyük paralar kazanan adamlar, kendilerini deşifre eden bir devlet görevlisini ortadan kaldırmak istemektedirler. Bunun için uyuşturucu baronunun yakın adamı ile Tony Montana (Al Pacino) New York`a giderler. Gece, adamın arabasına bomba koyulur. Sabah olur, devlet görevlisi, arabasına binerken, karısını ve iki kız çocuğunu da yanına alır. Eli kanlı bir katil olmaktan gocunmayan Al Pacino, çocukları öldürmenin yalnış olduğunu uyuşturucu baronunun adamına anlatmaya çalışsa da, çabasının yersiz olduğunu görür. Adam, bombayı patlatmak için, parmağını uzaktan kumanda düğmesine uzatırken, direksiyonda oturan Al Pacino, tabancasını çeker ve arabasının sağ camını onun beyniyle boyar. İlerideki arabanın arka koltuğunda herşeyden habersiz kendilerine gülümseyen çocukların masumiyeti, Tony Montana`nın kalbine merhamet yağdırmıştır. Bu filmin senaristlerine içten içe minettar kalmıştım.

İkinci filmin senaristlerine ise kızdığımı hatırlıyorum: Alejandro Gonzales İnarritu yönetiminde 2003 yapımı “21 Gram” isimli yapımdan bahsediyorum. Adamın birisi ölecek ve onun kalbi, hasta matematikçi olan Sean Penn`e takılacaktır. Karelerde iki evladının elinden tutmuş yürüyen babayla, arabanın direksiyonunda olan Benicio Del Toro`nun görüntüleri arka arkaya belirince, içimden, “Umarım senaristler, çocukları katletmeyecekler” diye geçirdim. Kalbim, kurgusal bile olsa, o iki çocuğun ölümünü izlemek istemiyordu. Bir sonraki sahnede, Benicio Del Toro nedamet[1] dolu sesiyle karısına şunları söylemektedir: “Çocuklardan birisi ölmüştü. Diğeri ise yaralı bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Yardım etseydim kurtulacaktı. Ama korktum ve kaçtım”. O sahnenin acısını seyircinin üstüne boca eden senaristlerin, kendilerince yaptıkları hesabı çok sonra anlayacaktım.

Üçüncü filmimiz, daha doğrusu dizimiz ise, çok yakın bir tarihten: “Tek Türkiye”yi kastediyorum. Bir çok noktasıyla, beni başarılı yapım olduğuna ikna etmiş oldukça iyi niyetli bir sanat eseri, “Tek Türkiye”. Zelal Kadın rolüyle filmdeki doktorun hakiki annesini canlandıran Özlem Akınözü`nün gözyaşları dinmiyor. Zelal Anne, Mustafa Akkad yönetiminde çekilen “Çağrı” filminde, Ebü Süfyan`ın karısını oynayan Irene Papas kadar başarılı bir oyuncu gibi duruyor dizide. Bununla birlikte, diziyi izlediğım saatlerde, senariste çok kızdığımı söylemeliyim. Özellikle son bölümde, terörist oyuncuların çocuk katletme kontenjanını oldukça yükseltti senarist Samim Utku. Diğer senaristlerde olduğu gibi, onun niyetini de anlamam rahatlamamı sağlıyor. Kurgusu bile insanı manen yıkan bu görüntülerin, gerçeği nasıl parçalamaz ki insan yüreğini?

“Yaralı Yüz”de, “21 Gram”da ve “Tek Türkiye”de, senaristlerin kullandığı iletişim tekniğinin niyeti belli: Kötü olanı, kurgusal olarak göster ve insanların ders çıkarmalarını sağla. Senaristler, çocukların katledilmesi sonucu nasıl bir acının yaşanacağını, kurgunun gücünden yararlanarak en yalın haliyle bize resmediyorlar. Filmde bile olsa, yüreklerimiz parçalanıyor. Onların aslında ölmediğini bildiğimiz halde, tüylerimiz diken diken oluyor.

Kalemim cılız, sesim kısık, kuvvetim yetersiz... Ama kalbim buğzediyor, gerçek hayatta çocuk katledenlere. Ortadoğu`da, çocukların dünyasını imha eden bombaların patladığını görmenin acısına dayanmak mümkün değil. Çocuklar, saflığın, masumiyetin ve günahsızlığın diğer isimleridir. Herhalde bu yüzden, “İçinizde, çocuklar ve yaşlılar olmasaydı, başınıza taş yağardı” demiş yüce kurallar. Günahsızları küstürerek dünyadan kovanlar, dünyayı bir günah küresi haline getiriyorlar.
[1] Pişmanlık

Sunday, January 04, 2009

Biraz da edebiyat )))




HUMMER

Hostes kız, elinde kurabiyelerle yaklaşıyordu. Genç adam ve karısı, ................................................................................................................................................................................... Bakışlarım, hummer`in ön camında biriken genç adamın ve karısının korku dolu göz bebeklerini saniyeler içinde algılamıştı. İşte o an, arabanın içinde savrulmam, hatırladığım en son ayrıntıydı.

10 Kasım 2008, Pazartesi

Yazının hikayesi; Bu yazının zihnimde teşekkül edip, doğması için bir yıldan daha fazla bir zamanı tarihe terketmem gerekti. Yazının katipliğini yapmak bana iki üç saatlik bir zamana mal oldu. Şimdi tarih 16.10.2008 Pazar, saat 01:26. iki saattir yazıyı okuyorum ve her okuduğumda yeni bir hata buluyorum. Öyle zannediyorum ki, sonsuza kadar durmadan bu yazıyı okusam, her seferinde düzeltmem gereken yeni kısımlar bulacağım. Yazı, bir sene önce, soğuk havada otobüs durağında beklerken oradan Hummer cipin geçmesiyle, yaşadığım hisleri ve duraktakilerin gözlemlediğim tepkilerini, 18.10.2008 tarihli uçak yolculuğumun ayrıntılarını ve babamın ramazanın ikinci günü geçirdiği trafik kazasının hikayesinin kurgusal tasvirini içermektedir. Olaylar arasında bir alaka yok, farklı parçalar aynı kurgu zeminine yapıştırıldı.