Monday, December 15, 2008

Dizilerden benim fikirlerim canlandirilmis...


Merhaba,
dusunuyorum kendi kendime...
bazi dizilerde, benim yasadiklarimdan da parcalar var.
Mesela, şu burjuvazi lafını İsmaille dilimize daha Muro kardes vadiye gelmemişken, biz sık sık kullanıyorduk...
Bir de Eskisehir"de bir memur bana sormuştu. Nerelisiniz? diye ben de, Azerbaycanlıyım deyince,
o da bana "içinden mi?" diye sormuştu. )))
oradaki memurların hepsi, bu sorunun karşısında, şaşkınlıkla kahkahayı karıştırıp gülüşmüşlerdi.
daha sonra avrupayakası isimli dizide, bu espri kullanılmıştı...
hayat genelde, hep böyledir... daha başarılı olanlar, gerektiği anda orada bulunanlar oluyor genellikle, eğer sizin arzu ettiğiniz yerde başkaları var, bu çoğu zaman sizin o makam için girişimde bulunmadığınızdan ileri gelir...
dikkatli olmalı...
aklimdan geçen hızlı düşünceleri, sizin hatrınız için azcık beklettim...
sevgiler

Thursday, December 04, 2008

Azerbaycan`da kapılar...


Merhaba blogger dunyasinin vefali insanlari,
Azerbaycan`da şunu farkettim. Malumunuz, Türkiye`de binalardaki dairelerin dış kapılarındaki kapı kolu olmuyor. Ya kırılıyor, ya da kapı yapılırken dışarıdan kol konmuyor. Tahminim, böyle bir mantığın arkasında, kapının dışarıdan açılamaması gibi bir düşünce yatmaktadır. Yalnız, bunun şöyle bir dezavantajı var, eğer anahtarı almadan çıkarsanız, ya da çocuk felan içeride kalırsa, kapının açılması zor olabiliyor. Gerçekten zaman zaman insana stres veren bir durum. Ama Azerbaycan`da böyle bir soru yok. Genelde kapıların arkasındaki kapı kolları oldukları gibi yerlerinde duruyor. Mesela şu an oturduğum daire öyle. Şu veya bu nedenden dolayı kapıyı kapatıp dışarı çıkmam gerekse, bunu rahat rahat yapıyorum. Bilmiyorum, gerekli bir ayrıntımı, ama ben yine de sizlerle paylaşmak istedim. Keyfini çıkarın ))))
selamlar... sevgiler...

Wednesday, September 24, 2008

Çok saygıdeğer ve bir o kadar da hürmetli blog sakinleri ve blog dünyasına zaman zaman Tanrı misafiri olarak buyur eden şahsiyetler,

Görüşmeyeli uzun zaman oldu sizlerle burada. Evvelbahar in soruma cevap vermesi ve Mehmet Nadir kardeşimizin “ordunun dereleri” diye başlayan türküyü tutturması üzerine klavyeyi elime aldım, sonra yerine koydum ve yazmaya başladım. Efendim, ben denizin ciddi bir akademik sınavı var, sanırım bu sınavın icra edilme zamanı önümüzdeki aylardan birisinde, bu bakımdan, bereketli ramazan günlerini masa başında kitaplarımla hasbıhal ederek geçiriyorum. Sık sık iftar davetlerine gidiyorum )))

Yıllık iznimin sadece 12 günlük kısmını köyümüzde geçirebildim. Eger fırsatım olsaydı, çok daha fazla kalmak isterdim. Gürültüden bıkmış benim gibi şehirzede için köyün o temiz atmosferinin tadına doyum olmuyor. Bu aralar 1958 Nobel ödülü sahibi Boris Pasternak’ın Dr Jivago kitabını okumaktayim. Bununla birlikte vakit buldukça yazıyorum. www.burcfm.com.tr de ali ural ile yazarligin sirlari programi var. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün son seyrettiği malum maçla ilgili edebi bir masal göndermiştim. Ben burdan indiremedim, eğer indirebilenleriniz olursa, 20 Eylül 2008 tarihli Ali Ural ile yazarligin sirlari programini indirip, sonda sizden gelenler bölümünde okuyan çalışmalardaki izlenimleri bana da aktara bilirsiniz. İsmi şöyle: “Bu masalı çocuklarınıza asla okumayın!”

Eğitimci kimliğiyle kendinden sıkça sözettiren değerli dostum, Celal bey dünya evine girmiş bulunuyor. Efendim, ihtiyaçların sonsuz, kaynakların sınırlı olduğu bu dünyada kardeşimizin düğününe katılamadık tabe ki. Kendisine dileklerimizi ilettik, ama bir kere daha ömür boyu mutluluklar diliyorum. Burjuvazi sınıfının gıda maddesi olan pizzaya müptela olmasıyla bilinen, zehir gibi zeki İsmail kardeşim de dünya evine girerek, pizza yemekten şimdilik kurtulmuş bulunuyor. )))))) zaten İsmailin evlenmesi azcık daha gecikseydi, ben onun yüzünden pizza müptelası olacaktım. İsmail e hem meslek hayatında, hem fikir hayatında, hem de evliliğine uzun soluklu mutluluklar, diliyorum. Allah sizleri, her iki cihanda da mutlu eylesin efendim.

Yazın Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlarını ve Peyami Safa’nın Şimşek’ini de okudum. Yaşar Erdinç imzalı 36/42 Para Harekatı isimli belgesel romanı da müthiş bir ekonomik şölen sundu okuma zevkime. Bunun dışında, Yaprak Dökümü’yle başlayan dizilerin edebiyyatdan beslenme trendi, Aşkı Memnu, Gurbet Kuşları, Gece Sesleri gibi başka edebi eserlerle devam ediyor. Yaprak Dökümü’nde Fikret’e özellikle sonsuz saygım var. Diyaloglarını ve kişiliğini beğeniyorum. Ama nedense, Yaprak Dökümü’nden eksiden aldığım zevki alamıyorum. Dizi Tv de oynarken seyretmek içimden gelmiyor.

ABD de bu arada acayip bir kriz var. Çok sayıda ev boşta. Garip yane. Bir ev alana bir ev bedava, ya da bir ev alana bir araba gibi enteresan promosyonlar var. Bu bakımdan paranız varsa, bu ara ABD de ev almanın tam sırası )))))

Selamlar, sevgiler

Saturday, August 09, 2008

Komik :)

http://www.sabah.com.tr/haber,1977BCA2285B410A8E30986647FCC7BF.html

Tuesday, July 29, 2008

Nihayet Miniatürk


Merhaba millet, miniatürkü uzun zamandır merak ediyordum. Nihayet buraya gitme fırsatım oldu, kaçırırmıyım? Güzel güzel gezdik bir. tadını çıkardım oradaki mini Türkiye 'nin. Kim düşünmüşse, çok iyi düşünmüş. Buradan esasli bir Aferin! gönderdim gitti huzurlarınızda. Atatürk hava limanindan boğaz köprüsüne, Galata kulesinden, Mevlana Türbesine kadar her şeyin maketini görebiliyorsunuz burada.
Bir de kısaca boğaz gezisinden bahsetmek istiyorum. Boğazda gezerken, Avrupa yakasından denize bakan, bir saray görünüyor. İsmini şu an hatırlamıyorum, ama sarayda suyla çalışan asansör varmış. Çok ilginç değil mi? Bir de rehberin dediği bir şey dikkatinize sunmak istiyorum. Dolmabahçe sarayının yanından geçiyoruz. Malumunuz, Dolma bahçe Atatürk'ün bir zamanlar ikamet ettiği bir yer olmuş. Ata'nın çalışma odasını ve vefat ettiği odayı gördük. Yatağı harika bir Türk bayrağına sarılmış. Duygulanmamak elde değil. Yazarken bile insanın tüyleri diken diken oluyor.
Rehber dedi ki , eskiden çevredeki araziler de Dolmabahçe sarayına aitmiş. Şöyle ki, hemen yanıbaşındaki Beşiktaş Stadyumu sultanların atlarının beslendiği, zaman zaman sağa sola koşturduğu bir yermiş. Rehber bunu da ilave edince kahkaha tufanı koptu : Şimdi o alanda Beşiktaşlı futbolcular koşuyorlar. Herhalde atlardan boşalan kısmı telafi etmek için. :):):) Bilenler bilir, takım tutmak gibi bir alışkanlığım yoktur. Buna göre, bu yorum doya doya güldüm.
İstanbul'dan sevgilerle,
Şimdilik bu kadar :)

Wednesday, July 16, 2008

AÖF ten doktoraya giden yol !

Sevgili öğrencilerim,

Dün aldığım harika bir haberi sizlere gururla sunuyorum. Çok değerli arkadaşlarımızdan birisi,
aöf çeko bölümünü bitirir bitirmez, direk doktoraya başvurur. Ve kazanır. Bu müthiş zaferi ve bu güzide azmin huzurlarınızda kutluyorum. Mehmet Çoğal'ın yakından tanıdığı, fakirden de üç sene üst üste ders alan bu değerli insanı göstermiş olduğu başarıdan dolayı can gönülden tebrik ediyorum.

kelimenin tam anlamıyla harika bir haber!

diğer arladaşlarımıza örnek olması için sizleri de bilgilendirmek istedim

hadi kolay gelsinb :)

Tuesday, July 08, 2008

Azerbaycan'da su parası


Azerbaycan'da bır yıllık su parası 16 AZN.
1 TRY = 0,6564 1 YTL 0,6564 AZN yapıyor. Bu rakam yaklaşık 25 YTL yapar. Acaba Türkiye'de bir yıllık su ücreti ne kadardır? Bu konuda bilgisi olan var mı ?:):):):):)

Friday, June 06, 2008

Ve Nihayet Azerbaycan li aday VI Turkce Olimpiyatlarinin birincisi oldu

http://www.youtube.com/watch?v=lO0HltwLd1c

Tuesday, May 27, 2008

Ilk Turk Otomobili Eskisehir`de


Tarih 16 Haziran 1961. Türkiye sıkıntılı bir dönemin ardından yeniden yapılanmaya çalışıyor. İhtilal sonrası dönemde bir söylenti ortalıkta dolaşıyor, “Türkler araba yapamaz”… Dönemin iktidarı, 16 Haziran günü Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Cer Dairelerinin yönetici ve mühendislerinden 20 tanesini toplantıya çağırıyor. Amaç ise, “Türkler araba yapamaz” kanısını ortadan kaldırmak. Ve ilk Türk yapımı Devrim arabasının öyküsü burada başlıyor…
Türklerin, dünyaya bir meydan okuma hikayesidir Devrim arabasının serüveni... Dönemin iktidarı, 29 Ekim kutlamalarına yetişmesi için bir araba siparişi veriyor Eskişehir’e. Aracın adı Devrim. İmkansızı başarmanın nasıl olduğunu gösteriyor Devrim arabası. Çünkü arabanın yapımı için verilen süre çok kısıtlı ve bir kanı var ortada dolaşan: “Türkler araba yapamaz”…Tüm ülkede üniversiteden, basına; bir avuç sanayiciden politikacıya, sesi duyulabilen kimse ne otomobil ne de motor yapılabileceğine inanıyor, özel sohbetlerde, röportajlarda, film gösterili konferanslarda bu görüş vurgulanıyor.
Ancak inanılmaz bir şey gerçekleşiyor. Ve araba, 28 Ekim 1961 sabahı Türkiye’de yapılan bir otomobil, kaportası pürüzsüz olmasa da, kendi tekerlekleri üzerinde ve yine Türkiye’de yapılan kendi motorunun gücüyle Büyük Millet Meclisi Binası önüne götürülerek Devlet Başkanı Cemal Gürsel Paşa'ya sunulabiliyor…
29 Ekim 1961 günü ise Devrim, Cumhuriyet kutlamalarına katılıyor. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel gelmeden tüm hazırlıkları tamamlanan Devrim’in bir tek benzini unutuluyor. Cumhurbaşkanı Gürsel, benzini konulmayan arabanın ön koltuğuna oturuyor. Araç meclisin bahçesinde tur atarken; herkes pek keyifleniyor. Ne de olsa bu kendini kanıtlama savaşı ve bu savaş yine kazanılıyor. Cemal Gürsel, bu arabayı Atatürk’ün de görmesini istiyor ve Devrim’i Anıtkabir’e götürülmesi için talimat veriyor. Ancak benzini unutulan araba henüz 100 metre ilerlemişken duruyor. Devrim'in kıymetli yolcusu, şaşkın bakışlarla süzüyor "devrimin itici gücünü"... Şoför "Benzin bitti" diye boynunu bükünce , Cemal Gürsel durumu şöyle özetliyor: "Batı kafasıyla otomobil yaparız, Doğu kafasıyla ikmali unuturuz."
DEVRİM NASIL YAPILDI
Projeyle başka bir kuruluşun değil de TCDD’nin görevlendirilmiş olmasının nedeni, o tarihlerde TCDD’nin onarım amacıyla kurulmuş fakat geniş ölçüde yedek parça imal eden Ankara, Eskişehir, Sivas ve Adapazarı’ndaki fabrikaları ile önemli bir teknik potansiyeli ve yetişmiş işçisinden mühendisine kadar güçlü bir teknik kadrosunun bulunmasıydı. Yüksek Mühendis Emin Bozoğlu, yönetim grubunun başı olarak 20 mühendisin olağanüstü bir tempoyla fakat gönül rahatlığı içinde çalışmasını sağlayıp eş yöneltmek suretiyle birinci derecede rol oynamıştı. Devrim için ayrılan ödenek 1.400.000 TL, yapılışı için verilen süre ise 4.5 aydı. Zamana karşı yapılan yarışın kazanılmasında ikinci etken, görev alan mühendislerin, proje süresince hafta sonları da dahil her gün, en az 12’şer saat, gerektiğinde bazı geceleri, sökülmüş bir otomobil sedirinin üzerinde birkaç saat kestirerek, işbaşında kalmayı yüksünmeyecek ölçüde davaya gönül vermiş olmalarıydı. Çalışmalar için, Eskişehir Demiryolu Fabrikalarında dökümhane olarak yapılıp kullanılmayan bir bina seçildi. Elden geldiğince çeşitli tipte otomobil yapısını yakından inceleyerek fikir edindikten sonra yapılacak tipin boyutları, motor, şanzıman vb. öteki grup ve parçaların nasıl tasarlanıp imal edileceği üzerinde durulması sonucuna varıldı.
Önce otomobilin ana hatları belirlendi. Dört ila beş kişilik, toplam 1000-1100 kg. ağırlığında orta boy denilebilecek bir tip üzerinde uzlaşıldı. Motor 4 zamanlı ve 4 silindirli olarak, 50-60 BG. vermeliydi.
Karoser için hazırlanan 1/10 ölçekli maketlerden seçilen 1/1 ölçekli alçı modeli yapıldı. Karoserin damı, kaput ve benzeri sacları, sonra bu modelden alınan kalıplarla yapılmış beton bloklara çekilmek ve çekiçle düzeltilmek suretiyle tek tek imal edildi. Karar verilen yandan supaplı bir 4 silindirli motorun, gövde ve başlığı Sivas Demiryolu Fabrikalarında dökülüp, Ankara Fabrikasında işlendi. Piston, segman ve kolları Eskişehir’de yapıldı. Motor Ankara Fabrikasında monte edildi. Frenlemede 40 BG.’den fazla güç alınamayan bu motora alternatif olarak Ankara Fabrikası aynı gövde ve krank milinden yola çıkarak başka bir tip geliştirdi.
B Tipi adı verilen üstten supaplı bir üçüncü motor da bu kez tanınmış bir 6 silindirli otomobil motorundan esinlenerek, fakat krank ve eksantrik milleri yeni baştan çizilip, hesaplanmak suretiyle Eskişehir’de imal edildi. Bu motor frenleme de 60 BG.’ye ulaşmış ve daha sonra Diesel’e çevrilerek istasyon aydınlatılmasında kullanılmak üzere yapılan elektrojen gruplarına uygulanmıştır. Süspansiyon grubu ön takımları için “Mc Phearson” sistemi önerilmişti. Bu gün çok yaygın kullanılan bu sistem, o tarihte bulduğumuz kadarıyla bir tek firma tarafından uygulanıyordu. Benimsendi ve Eskişehir’de yeniden imal edildi.
Eylül sonuna doğru, ön ve arka camları, piyasada bulunabilenlere uydurmak zorunluluğuyla modele göre biraz değiştirilmiş iki gövde çatılmış ve biri A diğeri B tipinden iki ayrı motor hazırlanmış bulunuyordu. Şanzumanlar, Ankara Fabrikasınca tümü yerli olarak yapılmıştı.
Montaja geçildiğinde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri de gövde-motor uyumunu sağlamak, debriyaj, gaz ve fren kumanda mekanizmalarını yerleştirmek ve direksiyonun en uygun konumunu bulmaktı. Ayarlı direksiyon önerisi kabul edilmedi. İki yıl sonra Cadillac bunu bir yenilik olarak getiriyordu. Nihayet Ekim ortalarında Devrim otomobillerinden ilki tecrübeye hazır duruma gelebildi. Elektrik donanımı, diferansiyel dişlileri, kardan istavrozları ve motor yatakları ile cam ve lastikleri dışında tüm parçalar yerli idi.
Tüm olanların yanında Devrim arabasının en büyük önemi, önemi Türk mühendisinin bir şeyler yapabileceğini, başarabileceğini göstermiş olmasıdır. Belki de Devrim yol ortasında benzini olmadığı için durmasaydı ve üretimi devam ettirilseydi, şu anda Türkiye dünyanın en büyük makine sanayilerinden birini kurmuş olabilirdi.
DEVRİM’İN KÜNYESİİmal Tarihi:1961 Ağırlık: 1250 kg. Uzunluk: 4500 mm. Genişlik: 1800 mm. Yükseklik: 1550 mm. İmal Yeri: Eskişehir Demiryolu Fabrikası İmal Süresi: 4,5 ay
Üretim Sayısı: 4 Adet Binek Otomobili 10 Adet Motor: 4 adet A4L tipi 3 adet A4T tipi 3 adet B3T tipi 7 Adet Şanzuman: 3 adet A tipi 4 adet B tipi Silindir Sayısı: 4 Silindir Çapı: 81 mm. Silindir Hacmi: 20 70 cm Strok: 100 mm. Kompresyon: 6,8 : 1 Güç: 50 Hp Devir: 3600 d/d Karakteristik: Dört zamanlı

Monday, May 19, 2008

Eskişehir'e Bakü'den kucak dolusu selamlarımı gönderiyoum :):):).

Harika bir duygu... Efsane çoşsun ve Türkiye ligini de çoştursun....
Başarı Dileklerimle,
O.Y

Tebrikler Eskisehirim :):)):):)


Kupa Eskişehir'e coşkuyla geldi

12 yıl aradan sonra Süper Lig'e çıkan Eskişehirspor, muhteşem bir karşılama töreni ile akşam saatlerinde kente döndü. THY'nin tarifeli uçağıyla İstanbul'dan kente gelen Eskişehirspor kafilesi, Vilayet Meydanı'nda düzenlenen törene katıldı.

Bank Asya 1. Lig'in play-off finalinde Boluspor'u 2-0 yenerek Turkcell Süper Lig'e yükselen Eskişehirspor kafilesini Anadolu Üniversitesi Havaalanı'nda Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, AK Parti Eskişehir İl Başkanı Murat Canözer ve kalabalık bir taraftar grubu karşıladı.

Kulübün kutlamalarda kullanmak üzere kiraladığı iki katlı üstü açık otobüsün arızalanması üzerine futbolcular ve yönetim kurulu belediye otobüsüyle tören alanına geldi. 7'den 70'e her yaştan vatandaş, Eskişehirspor'un tören alanına gelmesini saatlerce büyük bir heyecanla bekledi.
Çevre yolu, Üniversite, Cengiz Topel, Şair Fuzuli ve Mustafa Kemal Caddelerini dolaşan futbolcu ve yönetimi taşıyan belediye otobüs, cadde üzerindeki taraftar grupları tarafından alkışlandı. Futbolcuların belediye otobüsü ile yolculuğu ilginç görüntüler oluşturdu. 1.5 saatte tören alanına gidebilen futbolcu ve yönetimi taşıyan otobüse motosikletli Yunus timleri öncülük etti.

Başkan Hatipoğlu, Teknik Direktör Metin Diyadin, futbolcular ve yönetim kurulu üyeleri kendilerini bekleyen 5 bin civarındaki taraftarı şampiyonluk kupasıyla selamladı. Bu sırada 5 bin taraftar Eskişehirspor şarkısını hep bir ağızdan okudu. Kürsüye gelen futbolcular şampiyonluk kupasıyla birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.
Başkan Nebi Hatipoğlu, taraftarlara yaptığı konuşmada, şampiyonluk parolasıyla başladıkları sezonda bazı sıkıntılar yaşanmasına rağmen Süper Lig'e çıkmayı başardıklarını söyledi. Taraftarlardan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'dan büyük destek gördüklerini belirten Hatipoğlu, ''Play-off maçlarının oynandığı İstanbul'da her yer siyah kırmızıydı. Play-off'da en büyük gücümüz taraftardı. Sezon başı taraftara söz verdim. İşte kupa burada. Bu kupa hepimizin katkılarıyla oldu. Ancak, şöyle bir şey var. Eskişehir'in çok daha fazla kenetlenmesi lazım. Bizde bu potansiyel var. Ama daha çok desteğe ihtiyacımız var. Eskişehirspor bugün buradaysa sadece yönetim kurulu, futbolcular ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan sayesinde burada. Onun dışında elimizden tutan kimse olmadı. Bu kupa sadece bu insanların eseridir.'' diye konuştu.
Teknik direktör Nejat Biyediç ise, Süper Lig'in tüm camiya hayırlı olması temennisinde bulunarak, ''Efsane geri dönecek'' dedi.
Törene katılan Vali Kadir Çalışıcı, İl Emniyet Müdürü Savaş Yücel, Jandarma Alay Komutanı Albay Zafer Cengiz de töreni Valilik binası önünden izledi.Vali Çalışıcı Eskişehirspor kaşkolu ile basın mensuplarına görüntü verdi.
Eskişehirspor'un başarılı futbolcularından Ersin, en güzel günlerinin Eskişehirspor'da geçtiğini dile getirerek, " Süper Lig'i çıktığmıız için çok mutluyum. 12 yıl aradan sonra Süper Lig'ie çıkan bir takımın kadrosunda yer almak gururu verici. Süper Lig'de kalıcı olacağız" ifadesini kullandı.
Fanatik Eskişehirsporlu olan sanatçı Mithat Körler ise Eskişehirspor ile gururu duyduğunu dile getirerek, "Çok güzel bir atmosfer. 112 yıl aradan sonra muradına eren Eskişehirspor'a hoş geldin diyorum. Süper lig'de başarılı sonuçlar alacak" şeklinde konuştu.

Wednesday, April 23, 2008

Çırpınan Metin Kardeşin Dikkatine...

Azerbaycan'da Çırpınırdı Kara Deniz şarkısı düzenli aralıklarla okunur. Hatta okunmadığı tören, program yok gibi. Yalnız burada bu şarkıyı biraz değiştirmişler dostum. Türkün Şanlı bayrağını bir yerlere dikmek meselesi var yaaaa... Burda, "Azerbaycan Bayrağını, Karabağa dikeceğiz" diyorlar. Burada olsan tüylerin diken diken olurdu. Çünkü ben o şarkıyı her dinlediğimde, ve mahnının o kısmına gelindiğinde, hatta şimdi yazarken bile, titrediğimi hissediyorum. İki kardeş ülkenin kültürel yakınlığındaki bu birliktelik, buradan görülmeğe değer.
Bu konuda her geçen gün biraz daha mesafe katediliyor. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı'nın burada üç camisi var. Burada her hafta cuma namazı kılınıyor. Eğer siz o camilerden uzaklardaysanız, dolayısıyla "cumaya gitme" hayaliniz suya düşüyor. Geçenlerde bir seferinde bir arkadaş arabasıyla, geldi aldı, beraber gittik. Yani anlayacağın, buraya geldiğim günden bu yana sadece bir kez cumaya gidebildim. Oradaki cumaların kadrini, kiymetini bilmek lazım. Tembellik etmemek, sürekli takipte olmak lazım. İnsan cumadan ayrı kalınca, daha çok özlüyormuş. Bilginize, ilginize ve dikkatinize...

Şehir içi otobüsler

Azerbaycan'da şehir içi otobüslerde de müzik çalınıyor. Objektif kriterler açısından değerlendirildiğinde, bu çok güzel bir şey mi bilmiyorum. Ama benim çok hoşuma gidiyor. Geçenlerde şehir içi bir otobüse bindiğimde ise çok daha fazla şaşıracağımdan habersizdim. Çünkü sürücü koltuğunun arkasında ekran vardı. Klip yayınlanıyordu :) O an çok şaşırmıştım. Bana çok enteresan geliyor. Mesela diyelim, moraliniz bozuk ve otobüse biniyorsunuz, bir de bakıyorsunuz güzel bir müzik, keyfiniz yerine geliyor. Üç beş durak sonra indiğinde şen şakrak yolunuza devam ediyorsunuz.

Sunday, March 30, 2008

Sinavda basarilar diliyorum :):):)):) Açıköğretim İktisat Sınavı... Cevap anahtarı ile birlikte....

İktisat Teorisi Deneme Sınavı – 2



1. Değeri model içinde belirlenen değişkenlere ne ad verilir?
A) Stok değişken
B) Akım değişken
C)Oran değişken
D) Dışsal değişken
E) İçsel değişken

2. Y=5X şeklindeki bir fonksiyon ne tür bir fonksiyondur?
A) Azalan fonksiyon
B) Artan fonksiyon
C) Önce artan, sonra azalan fonksiyon
D) Sabit fonksiyon
E) Önce azalan, Sonra artan fonksiyon

Pasta Sayısı    Toplam Fayda
0                                0
1                               12
2                                21
3                                28
4                                33
5                                36





3. Yukarıdaki bilgilere göre, 5. dilim pastanın tüketiciye sağladığı marjinal fayda kaçtır?
A) 5 B)7 C)3 D)2 E) 9


4. Yukarıdaki şekle göre, tüketicinin D0 denge noktasından D1 denge noktasına gelmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tüketicinin zevk ve alışkanlıklarının X malına yönelmesi
B) X malının fiyatının düşmesi
C) X malının fiyatının yükselmesi
D) Y malının fiyatının düşmesi
E) Tüketicinin gelirinin azalması

5. Gelir değişikliklerinin bir malın talep miktarına etkisini gösteren eğrilere ne ad verilir?
A) Engel eğrileri
B) Arz eğrileri
C) Phillips eğrileri
D) Eş ürün eğrileri
E) Farksızlık eğrileri
6. Belli bir mevsimde domatesin kilo başına fiyatı 1 YTL'den 2 YTL'ye çıktığında, günlük satış miktarı 50 tondan 25 tona düşmüştür. Buna göre domates talebinin fiyat esnekliği kaçtır?
A) 0,5 B)- 1 C) -0,2 D) 5 E) 2

7. Aşağıdaki grafiklerden hangisi girdiler arası artan ikame olduğu durumdaki eşürün eğrilerini gösterir?
A)
B)
C)
D)
E)




8. Aşağıdakilerden hangisi genişleme yolunun biçiminin değişmesine neden olmaz?
A) Diğer şartlar sabitken, eş maliyet doğrularının birbirine paralel olarak yukarı kayması
B) Firma ölçeği büyütülürken sermaye yoğun teknolojilerin seçilmesi
C) Diğer şartlar sabitken, girdi fiyatlarından birinin yükselmesi
D) Firma ölçeği büyütülürken, emek yoğun teknolojilerin seçilmesi
E) Diğer şartlar sabitken, girdi fiyatlarından birinin düşmesi

9. Bir çanta fabrikasının toplam sabit maliyeti yıllık 90 milyar TL, toplam değişir maliyeti 70 milyar TL iken, yıllık çanta üretimi 50.000 adet ise, sözkonusu fabrikanın ortalama maliyeti kaç TL'dir?
A) 2.600.000
B) 4.400.000
C) 3.200.000
D) 4.800.000
E) 3.800.000

10. Aşağıdakilerden hangisi değişir maliyettir?
A) Kiralar
B) Sigorta primleri
C) Hammadde harcamaları
D) Amortismanlar
E) İdari personel aylıkları

11. Aşağıdakilerden hangisi tam rekabet piyasasındaki bir firmanın kapanma noktasını gösterir?
A) Ortalama sabit maliyet = Ortalama değişken maliyet
B) Ortalama değişken maliyet = Fiyat
C) Ortalama gelir = Marjinal gelir
D) Marjinal maliyet = Marjinal gelir
E) Toplam sabit maliyet = Toplam değişken maliyet

12. Tam rekabet piyasasında kâr maksimizasyonunun temel koşulu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ortalama maliyet = Marjinal maliyet
B) Marjinal gelir = Ortalama gelir
C) Marjinal maliyet = Marjinal gelir
D) Ortalama gelir = Ortalama maliyet
E) Marjinal maliyet = Ortalama kâr
13. Aşağıdakilerden hangisi tekel piyasasındaki bir firmanın ürettiği mallara ilişkin fiyat farklılaştırması yapabilmesi için gerekli koşullardan biri değildir?
A) Piyasayı alt piyasalara ayırırken önemli bir marjinal maliyetin çıkmaması
B) İlgili malın homojen olması
C) Malın satıldığı piyasanın bölümlü olması
D) Firmaların en azından ilgili malı görünüşte değiştirerek farklı yerlerde farklı fiyattan satması
E) İlgili malın piyasanın her bölümünde farklı talep esnekliklerine sahip olması

14. Monopol piyasasında firma malına olan talep eğrisinin piyasa talep eğrisiyle çakışmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Piyasada homojen mal üretilmesi
B) Piyasaya giriş ve çıkışların çok olması
C) Piyasada belirli bir malı üreten ve arz eden tek bir firmanın bulunması
D) Piyasada çok fazla alıcı ve satıcı olması
E) Piyasadaki herkesin piyasa hakkında tam bilgiye sahip olması

15. Monopolcü rekabet piyasasının en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Firmaların sattıkları ürünlerin homojen olmaması
B) Piyasadaki alıcı ve satıcı sayısının az olması
C) Piyasa talep eğrisinin pozitif eğimli olması
D) Firmaların piyasadaki payının oldukça büyük olması
E) Firmaların birbirini tam ikame eden ürünler üretmesi

16. Birden fazla sayıda firma tarafından üretilen ve birbirlerini büyük ölçüde veya tam olarak ikame eden bazı malların, birbirinden farklı ya da farklıymış gibi gösterilmesi sonucu, her firmanın belirli bir alıcı kitlesine sahip olabildiği piyasalara ne ad verilir?
A) Tam rekabet
B) Monopson
C) Tekel
D) Oligopol
E) Monopolcü rekabet

17. Bir girdi piyasasında tek bir alıcının olması durumunda ortaya çıkan piyasaya ne ad verilir?
A) Düopson
B) Kartel
C) Monopson
D) Tam rekabet
E) Oligopson

18. Bir girdinin ucuzlaması durumunda, tüm girdilerden daha çok kullanılarak eşmaliyetle ürünün artırılabileceğini ifade eden etki aşağıdakilerden hangisidir?
A) Pigou etkisi
B) Dışlama etkisi
C) Kâr maksimizasyonu etkisi
D) ikame etkisi
E) Ürün etkisi

19. Edgoworth kutu diyagramında üreticiler arası denge koşullarının sağlandığı noktaların geometrik yerine ne ad verilir?
A) Üretim imkânları sınırı eğrisi
B) Eşfayda eğrisi
C) Marjinal ürün eğrisi
D) Farksızlık eğrisi
E) Bağıt eğrisi
20. Hiç kimsenin refahını azaltmaksızın bazı bireylerin refahını artıran her türlü değişikliğin toplum refahını artırması aşağıdakilerden hangisini ifade eder?
A) Pareto değer yargısını
B) Fert başına yeniden yatırım kriterini
C) Büyüme kutupları kriterini
D) Azalan marjinal fayda yargısını
E) Marjinal prodüktivite kriterini


21. Aşağıdakilerden hangisi iktisadi akılcılığın özelliklerinden biri değildir?
A) Geleneklere bağlı olma
B) Tam bilgiye sahip olma
C) Seçici olma
D) Tercihler arasında tutarlı olma
E) Çoğu aza tercih etme

22.
Yukarıdaki şekle göre, herhangi bir malı 135 TL'den almaya razı olan bir tüketicinin sağlayacağı tüketici rantı kaç TL'dir?
A) 65 B) 105 C) 30 D) 175 E) 90

23. Genel denge analizi varsayımların göre, üretimde ve tüketimde dışsallıkların olmaması aşağıdakilerden hangisine neden olur?
A) Piyasaya giriş ve çıkışların zorlaşmasına
B) Piyasadaki tüm malların özel mal olmasına
C) Piyasada heterojen malların üretilmesine
D) Piyasada üretilen malların kamusal mal olmasına
E) Tam rekabet koşullarının ortadan kalkmasına

24. Aşağıdakilerden hangisi fayda fonksiyonunun özelliklerinden biri değildir?
A) Her bireyin fayda fonksiyonunun farklı olması
B) Malların tüketilen miktarlarının artan bir fonksiyonu olması
C) İki kez türevi alınabilir olması
D) Sürekli olması
E) Tüm mal ve hizmetler için artan marjinal fayda ilkesinin geçerli olması

25. 20 birim değişken girdi kullanılması durumunda toplam fiziki ürün 120 birim iken, değişken girdi miktarı 25 birime çıktığında toplam fiziki ürün 150 birim oluyorsa marjinal fiziki ürün kaç birimdir?
A) 8 B) 5 C) 12 D) 6 E) 4

26. Aşağıdakilerden hangisi kısa dönem maliyet analizinin varsayımlarından biri değildir?
A) Üretim faktörlerinin tüm birimlerinin farklı verimlilikte olması
B) Üretim faktörlerinin homojen olması
C) Teknoloji düzeyinin sabit olması
D) Faktör fiyatlarının sabit olması
E) Üretim faktörlerinin bir bölümünün sabit olması

27. Tam rekabet piyasası ile monopol piyasası karşılaştırıldığında aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?
A) Monopolcü firmanın uzun dönemde de aşırı kar elde etmesi
B) Monopolcü firmanın tam rekabetçi firmaya göre ürününü daha yüksek fiyattan satması
C) Monopolcü firmanın piyasada oluşan fiyatı veri kabul etmesi
D) Monopolcü firmanın tam rekabetçi firmaya göre daha az üretim yapması
E) Monopolcü piyasada reklama izin verilmesi

28. Ürünün piyasa fiyatıyla marjinal ürün miktarının çarpımı aşağıdakilerden hangisini verir?
A) Toplam ürün gelirini
B) Emeğin marjinal prodüktivitesini
C) Marjinal azalan ikame oranını
D) Marjinal ürün değerini
E) Sermayenin marjinal prodüktivitesini

29. Bir girdinin ucuzlaması durumunda, tüm girdilerden daha çok kullanılarak eşmaliyetle ürünün artırılabileceğini ifade eden etki aşağıdakilerden hangisidir?
A) ikame etkisi
B) Dışlama etkisi
C) Kâr maksimizasyonu etkisi
D) Pigou etkisi
E) Ürün etkisi

30.
Yukarıdaki şekilde, bir tüketicinin mevcut bütçesi ile tüketebileceği su ve ekmek mallarına ilişkin tüketici paftası verilmiştir. Bu şekle göre aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Tüketici L noktasını seçerse tüm parasını ekmeğe harcayacaktır.
B) Tüketici M noktasını seçerse elinde bir miktar daha parası kalacaktır.
C) Tüketici K noktasını seçerse tüm parasını suya harcayacaktır.
D) Tüketici P noktasını seçerse istediği kadar su ve ekmek alabilecektir.
E) Tüketici N noktasını seçerse elinde hiç parası kalmayacaktır.

31. Fiyatı 750 TL olan bir mal, bir günde 60 birim talep edilirken, fiyatı 650 TL'ye düştüğünde talep edilen miktar 70 birime yükseliyorsa talebin fiyat esnekliği kaçtır?
A) 0,92
B) 1,25
C) 0,23
D) 0,45
E) 0,7



32. Bir firmanın üretim ölçeğinin büyümesi aşağıdakilerden hangisine neden olmaz?
A) İşçiler arasındaki iş bölümü ve uzmanlaşmanın artmasına
B) Sabit faktör giderlerindeki artışın, üretim ölçeğindeki artışın altında kalmasına
C) Parça başına düşen reklam payının artmasına
D) Hem hammadde hem de mamul madde taşıması için yapılacak giderlerin azalmasına
E) Birim başına düşen yönetim giderlerinin azalmasına


33. Tam rekabet piyasasında belirli bir mal veya hizmet için tek fiyatın oluşması aşağıdakilerden hangisine neden olmaz?
A) Tüketici rantının doğmasına
B) Piyasadaki mal ve hizmet tüketiminin maksimum olmasına
C) Piyasaya arz edilen tüm malların talep edilmeyip arz fazlasının oluşmasına
D) Üretici rantının doğmasına
E) Piyasada alınıp satılan mal ve hizmet üretiminin maksimum olmasına

34.
Yukarıdaki şekle göre, tüketici B noktasından C noktasına geçerken, et ile ekmek arasındaki marjinal ikame oranı kaçtır?
A) 1 B) 2,5 C) 1,5 D) 2 E) 0,5

35. Pareto optimalitesi koşulunun sağlanabilmesi için aşağıdaki piyasa türlerinden hangisinin geçerli olması gerekir?
A)Oligopol
B) Düopol
C) İki yanlı tekel
D) Monopson
E) Tam rekabet

36. Monopson piyasasında marjinal ürün hasılatının (MRP) girdinin marjinal külfetinden(MEI) büyük olması durumunda, monopsoncu firmanın ek girdi kullanımının artırması aşağıdakilerden hangisine neden olur?
A) Firmanın zarar etmesine
B) Üretimin azalmasına
C) Toplam kârın artmasına
D) Toplam kârın azalmasına
E) İstihdamın azalmasına

Sınavlarda hepinize başarılar diliyorum :)))  Bu sefer kolay sordum, itiraz istemiyorum… En az full çıkarmanız lazım :)))



iktisat teorisi sınavının cevap anahtarı

E
B
C
D
A
A
E
A
C
C
B
C
B
C
A,
E
E
E
E
A
A
A
B
E
D
A
C
D
E
D
B
C
C
A
E
C

Teyzem Muhabbet Disinda Kalmis

Eskisehirimizden muhtesem bir kare

Friday, March 28, 2008

Nevruz ve Semeni



Azerbaycan’da ve diğer Türk cumhuriyetlerinde Nevruz cok geniş çaplı bir şekilde kutlanmaktadır. Devlet politikası olarak da burada milli bayramımız olan Nevruz’a gerektiği kadar ilgi gösteriliyor. Bu yıl Bakü’deki törenlere on bin civarinda yabancı ülke vatandaşının katıldığı haber dolaşıyor. 21 Mart Nevruz bayrami olduğu için bu gün yeni yılın başladığı kabul ediliyor. Mesela ayın 23’de bir düğündeyim, orada düğünü yöneten sunucu “üç gündür yeni yıl başladı” gibi cümleler kullanıyordu. Bunun dışında Azerbaycan Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararlar burada 20-29 Mart tarihleri arası tatil ilan edildi. Bunun da maksadı insamıızın kendi milli bayramını doya doya yaşamasını sağlamaktır. Batılıların Noeli ve Şükran Günü (Thanksgiving) nü nasıl kutladığını hatırlayın lütfen. Burada gerçekten Novruz olunca, hayatın daha bir güzelleştiğini görüyorsunuz. Nevruz Bayramı Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyyetlerinde Ramazan ve Kurban bayramlarından daha geniş çaplı kutlanıyor desek yeridir. Novruz’un en önemli sembollerinden biri Semeni buğday tanelerini bir tabağa koyup, suladığınız zaman belli bir zaman sonra, buğday taneleri yeşermeye başlar. İşte orada ortaya çıkan yeşilliğin beline bir kırmızı kemer taktınız mı harika bir goruntu oluyor sonrasında işte. Demek ki, ne yapmak lazım, fesat ve habis niyetli insanların bizim kendi milli değerlerimiz üzerinden terör estirmelerini önlemek için kendi milli değerlerimize sahip çıkmak lazım. Ben de gücümün yettiği kadarıyla bu gerçeği sizlere duyurmuş olayım..

Wednesday, March 26, 2008

Sizden gelenler


Neslihan Tunçbilek göndermiş Eskişehir'den....
Çay'ı çok sevdiğimi söyleyince, yasli bir teyze anlattı geçenlerde, bak diye basladi söze .
Çayın alt demliği evdeki kaynanadır; devamlı kaynar durur..
Üst demlik evdeki gelindir; alt demlik kaynadikça o olgunlaşır, demlenir..
Gelinin kocası ise bardaktir; biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin...
Çocuklar çayın sekeridir; tat verir...
Görümce ise çay kasigiıdır; arada bir gelir ve karistiriır gider...
Kaynataya gelince; o da bardak altidir; dökülenleri bir araya toplar...
Çay deyip te geçmemek lazim demek ki... bi durmak, dusunmek lazım ..
degerli dostlar Neslihan evleniyor mu ne?:):):) sanırım hazırlık var... Ne diyelim, Allah mesut bahtiyar etsin:)
Azerbaycan'dan Ramin Aliyev göndermiş ;
Hande mi yener Funda mı arar hayır Seray sever. Bu üçüne önce Nejat işler sonra da Ahmet çakar. Bu geyik Celal'i Bayar bu geyiğe dayanamayan Ferhat göcer yıllar sonra bunlar tarih olur o tariHi de Gönül yazar Mehmet okur. Bu mesajı 10 kişiye gönderirsen dileklerin kabul olur. Buna da anca Kadir inanır:)))
EVLIGIN ILK HAFTASINDA:
Damat: Ah! Nihayet ruya gercek oluyor!!
Gelin: Senden ayrilmami ister misin?
Damat: Hayir! Bu lafi bir daha asla soyleme!
Gelin: Sen.. Bana asik misin?
Damat: Taaaabiki.
Gelin: Beni terketmeyi dusunur musun?
Damat: Tabi ki hayir.
Gelin: Peki bana bir opucuk verir misin?
Damat: Evet hem yuzune hem gozune.
Gelin: Peki bana bir gun vuracak misin?
Damat: Asla! Ben o tur erkeklerden degilim.

Gelin: Sana guvenebilir miyim?

Damat: Evet.

Gelin: ASKIM.

EVLILIGIN YEDINCI SENESINDE:

[ lutfen YUKARIDAKI konusmayi asagidan yukariya dogru okuyunuz bu kez !!!!]
Garip bir ironi... Ramin evli ve hatta çocuğu bile var... Neslihan ise evlenmeye hazırlanan çiçeği burnunda mustakbel gelin... Ne diyelim Ramin'in tecrübeleri umarız kendisine ışık tutar:):):)):


Tuesday, March 25, 2008

Otomobil sevenlere


Azerbaycan cip kullanımı çok yaygın. Ben ilk geldiğimde bu bana çok garip geliyordu, ama artık alıştım. Problem yok. Beni en çok şaşırtan Türkiye ‘de genelde Toyota’nın RAV4 ‘ünü görüyordum, ama bu modelden hiç haberim yoktu. Buraya gelince ilk zamanlar ilgimi çeken hadise aynen şöyle cereyan etmişti. Havaalanı yolunda otobüs bekliyordum. Orada 10 dakika beklerken, karşılaştığım durum acayipti. Her dakikada yoldan bir Toyota Prado`nun geçtiğine şahit oldum. Tabii icinde surucu de vardi. :):):) Sanırım yakıt fiyatları Türkiye’de ucuz olduğu için daha ekonomik olan RAV4 Türkiye’de cok kullanılıyor. Azerbaycan’da ise bu konuda bir rahatlık olduğunu söylemek gerekiyor. İlave bilgi için www.avtomobil.az Fiyatı 30-40 bin dolar civarında.

Monday, January 21, 2008

Enteresannnn.....


Kahabat – kaba et

Azerbaycanlı ünlü bir sanatçı şarkı söylüyormuş: “Kabahatin büyük” diye. Sonra sanatçımız, bir orta asya türk cumhuriyetine gidiyor. Orada sahnede “kabahatin büyük” diye kendinden geçerken, seyirciler ona gülüyorlarmış. Meğerse o ülkede kabahat, kaba et yani hani üstüne oturduğumuz bölgenin ismini anlatan bir kelimeymiş. Ne kadar da enteresan değil mi? :):):):)

Eskişehir’de çok tatar bulunur, malumu aliniz. Bir tatar dedi ki, tatarca soba, “piç” şeklinde kullanılıyor. Oradaki diğer arkadaşlara yabancı gelmiş olabilir, ama azerbaycan’da soba, “peç” anlamında kullanılıyor. Dolayısıyla bu da türk dilli halklar arasında kelimlerin ne kadar yakın olduğunu gösteren çok önemli bir ayrıntı.

Yine başka bir kelime, “kıç”, Azerbaycan’da kıç bacak anlamında kullanılıyor. Şeytanın kıçını kırmak, çok yol yürüdüğünüzde, burada kıçım kırıldı dediğinizde insanlar bunu normal kabul ediliyorlar. Bu bakımdan İsmail kardeşim, yazın buraya geldiğinde, eminim gezmekten senin de kıçın kırılacak. :)

Bir de orta Asya’da kullanılan “kar hane”, yani firma kelimesi. Bunun türkçeye nasıl geçtiği konusunda bilginiz vardır umarım. Birisi demiş ki, Türkiye devlet başkanına, “siz de bekarlar, (bekar bu arada işsiz insan anlamına geliyor) çok, biz de bekarlar çok. Bol bol kar hane açalım da, hepsi çalışsın”... :):):) Uretime katkı için firma sayısındaki artış, malumunuz, talep eğrisini sağa kaydırır. Ama gel gör ki, bazen de insanları zor durumda bırakabilir...

Kelimelerin ön planda olduğu nadir durumlar!

Tuesday, January 08, 2008

Lenkeran Gezisi







Lenkeran Gezisi

Aralık ayının 29/30 Cumartesi Pazar gunu bir arkadasın fikriydi. Azerbaycan’ın en çok yağmur düşen bölgesine yola koyulduk. O kadar yağmur yağıyor ki, binaların çatısı yosun tutmuş. Çatıların yağmurdan yeşil kesildiğini görüyorsunuz. Lenkeran’dan eskiden kervanlar geçiyormuş, çok yağmur yağdığı için burada yavaşlamak zorunda kalıyorlarmış. O yüzden leng (yavaş), aran (bölge) kelimelerinin birleşiminden türemiştir. Evler çok büyük, enteresan bir gelenek var, evleri çok büyük yapıyorlar. Villayi düşünün, evler villadan çok daha büyük. Sanki şatolardan oluşan bir bölgeye gelmişsin gibi geliyor insana. O kadar kocaman evler görüp şaşırdım ki, hayatımda arka arkaya bu kadar sık tekrarlanan şaşırma hatıram olmadığını söyleyebilirim. İnsanların bahçelerinde mandalina, limon yetişiyor. Mandalina isminin de nerden geldiğini öğrendik. Men (ben), derim (dermek azeri türkçesinde meyve toplamak demek) kelimelerinin birleşiminden ve sonradan değişiminden meydana gelmiş mandalina kelimesi. Lenkeran yagmurlu memleket olunca bol bol cay yetisiyor. Bu yüzden şehre yakınlaşırken, şehre girerken, çaya ilişkin motifleri görmek çok normal ve yaygın. Arabanın üzerinde gördüğünüz, tandır. Bu tandırı yere gömüyorlar ve ortası boş olduğu için sanırım fırınımsı bir görüntü arzediyor. İnce belli bardak ve altında tabağı var, onun da iş hanı olduğunu belirmekte yarar var sanırım. Semaver ve bardağı yine ayrı bir alem.

Lenkeran giderken oradaki parkı gezdik ve parkta Azerbaycan’in mehrum ve dahi lideri Haydar Aliyev’in abidesi vardı.

Hanbulan gölüne gittik. Orada ağaçlardan dökülen sarı yapraklar gölün kenarına muhteşem bir duvar kağıdı haline getirmiş bulunuyordu. Şelaleden size bahsetmek istiyorum. Lenkeran’dan çıkıp Lerik’e taraf gittiğinizde 27. km de bir dinlenme tesisi gibi bir yer var. 2 veya 4 kişilik odaları var, ve odanın içinde her şey var. Günlük ücreti 40 Azerbaycan manatı. Harika bir doğa harikası dedikleri yer. Aslında gördüğünüz köprü bir lokantanın masaları arasında bağlantıyı sağlıyor. Doğa çok harika, hava çok temiz. Ben hemen önden gittim. Tam şelalenin yukarısında durup kendimi suyun sesine kaptırdım. Ama biraz çok kaptırmışım. Derke ayağım kaydı veeeeeeeee şelaleye akan suyun içine düştüm. Bir an akıntı beni alıp aşağıya götürürse fena olur diye düşündüm. Taşların üzeri çok kaygan olduğu için ayakkabı kaydı ve ben sol tarafım tamamen su oldu. Hem sağolsun arkadaşın birisinde yedek pantolon varmış, değiştim, donmaktan kurtuldum. Sonra da güzel bir anıyla misafir olduğumuz bir aileden limonları da alarak, harika yemekler yedikten sonra geri döndük şehrimize.

Don’la ilgili ilginç bir haşiye: Don, Azerbaycan’da soğuk anlamına geldiği gibi, bayanların giydiği uzun elbiseye de denir. Türkiye’ye ilk geldiğimde, bir bayan “donum açıldı” deyince yüzünde beliren şaşırma ifadesini ve sonra şakayla karışık “ ne demek istiyorsun yane?” sorusunu hiç unutmuyorum. Bunun dışında azeri bir çocuk, Türkiyeli bir kıza aşık oluyor. Onunla muhabbetini ilerlettikten ve samimi olduktan sonra, kıza “aşkım sana bir şey soracağım, ama kızmayacağına söz ver” demiş. Kız uzun yeminler ettikten sonra, çocuk “Ya Türkiye’deki kızlar güzel, hoş da, ama neden kimse don giymiyor”. : ) : ) : ) : ) : ) . diye bir soru sormuş. Kız “sapıkmısın nemisin” anlamında çantasını gencin başına fırlatmağa hazırlanırkene, anlaşılmış ki, don uzun elbise anlamına geliyor. Malumu aliniz efendim, Türkiye’de bayan arkadaşlar çoğunlukla pantolonumsu türevleri olan giysileri tercih ederler. Şimdilik bu kadar, umarım izlenimlerim hoş vakit geçirmenizi sağlamıştır. Selamlar, sevgiler....
Not: Bu sitenin 120. yazısı. Allah bereket versin.

Monday, January 07, 2008

Yuzyillik Yalnizlik`tan nihayet kurtuldum :)




Dikkat! Sıkıcı Bir Yazıdır. / Acaba Cesur Yazımı Desem !
Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel Garcia Marquez

Görünen o ki, yöresel alışkanlıklar kendi bağrında yetişen bir yazarı da hapesedebiliyor. (Keşke aynı şey bizim Nubel Ödülü aldırılan yazarlarımız için de geçerli olsa). Marquez’in cümlelerinde kadınla cinsi munasebet, nedense çok kullanılıyor. Ve bahsi geçen cinsel ilişkiler, meşru dairede ve romantik olmaktan çok, hayvani tarzda işleniyor. Nedense aşkın ve sevginin olduğu yerde bile yazar, cinsel ilişkiyi kabalıktan kurtarıp sevimli bir hale büründüremiyor. İki kardeşten farklı zamanlarda hamile kalan kadın, kız kardeşiyle evlenen bedeni dövmelerle dolu vahşi kılıklı başka bir insan vs... Dahası Marquez vahşi cinselliğin bayağılaştırdığı, başitleştirdiği ve alçalttığı insanla bağlantılı sahneleri çok inandırıcı ve bariz şekilde tanımlayıcı ifadelerle anlatıyor. Sanki yazar elit, daha doğru bir ifadeyle sterilize bir kesime eğlence yazıları hazırlıyor ve onların başka alemlere seyahatini kolaylaştıran cümleler kuruyor.

Aureliano Jose şaşkınlık içinde “insan öz halasıyla evlenebilir mi” diye sordu. Askerlerden biri, “evlenmez olur mu hiç!” diye karşılık verdi. “Biz, insan öz anasıyla evlenebilsin diye papazlara karşı bu savaşı veriyoruz”. İletişimciler diyorlar ki, verilen mesaj sizi rahatsız edebiliyorsa, amacına ulaşmıştır. Sözgelimi, Sadakatsiz filmi, sizi rahatsız edip, sadakatsizliğin ne kadar iğrenç bir şey olduğunu size gösterebiliyorsa, bu film iletişim bilimi açısından başarılı kabul ediliyor. Belki de, yazar bu tiksindiriciliği bize resmetmekle, doğru mesajı iletme başarısını göstermektedir.

Çok merak ediyorum. Bu kadar kadınla bağlantılar yapabilen adam, “Benim Hüzünlü Orospularım” isimli eserinde ne anlatıyor??? Marquez, hayal gücü çok büyük olan bir yazar. On satırlık sıkmayan bir cümle kurabiliyor. Bir delinin psikolojisine dalıp, orada seyahat ederek, izlenimlerini romanın satır aralarına koyabiliyor. Ölmek üzere olan bir insanın yerine düşünüp, onun ağzından konuşabiliyor. Ahmet Hamdi Tanpınar da Saatleri Ayarlama Enstitüsünde, öldüğü sanılan ve bir iki gün ölü yattıktan sonra gömülmeye götürülen bir kadından bahsediyor. Kadın tam gömülecekken uyanıyor. Eve gelince yolda da acıkınca bir şeyler ikram ediyorlar. Ahmet Hamdi Tanpınar onun için “ahiretten kraker/simit/börek/bisküvi yiyerek dönen kadın” ifadesini kullanıyor. Marquez’de de ölümden sonrası ve ölülerle ilgili hayal gücünün çok açık yansımalarına rastlıyor ve bunu hayretle okuyorsunuz. Mesela, “ölüler aleminde iyice yaşlanan Prudencie Aguilar, sarsak sarsak yürüyerek günde iki defa gelip onunla (Arcadio Buendia) çene çalardı” gibi. Buendia’nın Prundencie’nin katili olduğunu ve deli olduğunu da not olarak ayrıca belirtsek bile, sanırım hayal gücünün sınırlarına gümrük koymuş olamayız.

Marquez, romanla masalı harmanlıyor sanki. Roman tarzının içine, masal ve mistik ilave edince insanı ilk başta rahatsız edebiliyor. Alışılmış roman tarzıyla uzaktan yakından alakası olmayan, başka bir roman tarzında/ türünde yazdığını daha ilk paragraftan okuyucusuna sezdirebiliyor. Başlangıçtaki izlenimi insanın aklındaki kalıpları sarsa da, sonradan kendisini okutmayı başarabiliyor yazar.

Özetlersek, tohumu aşkla atılmayan çocuklardan oluşan nesil bereketli olmuyor. Bu eserde ondan fazla kadından çocuğu olan oğullar var, ama yine de bu ailenin sonunun tükenmesine engel olamıyorlar. Sanırım, zinadan doğan çocuklar neslin bereketini sömürüp yokediyorlar. Çünkü tüm aile bireyleri zinanın kısır döngüsüne tıkılıp kalmışlar. Yani aslında çocuk değil, zina fiilinin, günahın kendisidir. Ve sanki Marquez’in mesajı da budur. Marquez, şehvetin başıboşlaştığında, vahşileşeceğini gösterip, aşka özlem duyurmayı amaçlıyor. İletişimcilerin yöntemiyle kötü olan hakkında bizi rahatsız ederek, kötüyü bize sergiliyor. Öğüt, nasihat, kuralcı ve kuru yaklaşımlar yerine, ters etkiyle sebep olacak şeyler söylüyor. Eserin sonunda ne mi oluyor? Marquez okuyucuyu rahatsız etme girişimine durmadan devam ediyor. İçinizin üzüntü kaplıyor, ama nasıl bir üzüntü anlatamam. Yazar, ailedeki en son genci, başka biriyle evli olan teyzesine aşık ediyor, onları seviştiriyor, kadını doğumda öldürüyor, doğan çocuğu da karıncalara yediriyor. Çiçeği burnunda babayı da çıkan fırtınada mahvediyor. 420 sayfa, bir ailenin hazin çöküşüyle son buluyor. (07.01.2008, 00:12 Bakü)

Not 1: Azerbaycan’da 3 ve 4 Ocak iş günleri 29 ve 30 Aralıkla yer değiştirdi. Yani alınan kararla bu sene 29 ve 30 Ocak tarihlerinde insanlar çalıştılar, ama ayın 7’sine kadar bir haftalık tatilin keyfini çıkardılar. Yalnızzz.... Sonra kar yağmaya başladı, yollar kapandı, işe gideceğim sırada anladım ki şehir içi otobüsler, benim işyerimin olduğu yere gidemiyor. Şimdi Pazartesi de tatil edildi, çalıştığım kurum tarafından, Salı günü ancak gelebildim işe. Budur ki, izlenimlerimi paylaşmaya devam ediyorum. Asıl, 29/30 Aralık’ta arkadaşlarla kendimizi bir şehir dışına attık, fotoğraflarım gelsin sanırım, o konudaki izlenimlerimi de sizinle paylaşmayı düşünüyorum. tab' evde uzun sure oturunca, uzun zamandir bitiremedigim bu romani da okudum. Ameros Perros yani Paramparca Asklar Kopekler filminde de benzer tarzda bir vahset var sanki. Kopek Dovusleri vs. Tanrikent diye bir film var, orda da bu tarzda vahsilikler gormek mumkun.

Not 2: Çocukken çeşitli türlerde kitap okurken, bana hep uzak gelen yazar takımı eleştirmenler olmuştu. Ama zamanla okuduğum kitaplarla ilgili içimin dolduğunu bir şey söylemek istediyimi hissetim. Ve sanırım, eleştirmenlik şimdiki durumda çok hoşuma giden bir meslek olurdu. Asıl ekonomiyle alakalı bir hikaye var ki, bir kısmını birazdan http://www.iktisatnot.blogspot.com/ adresine koymayı düşünüyorum. Bunu da siz eleştirirsiniz artık.

Not 3: Başta Mehmet Nadir Arslan ve Ferda Çil olmak üzere merak eden ve yazı bekleyen dostlarıma ilgilerinden ötrü müteşekkirim. Mehmet tebriklerin için ayrıca minnettarım. Burada Türkiye’yi çok özlüyorum sanırım. Sizlerden bir çoğunu burada hayalen de olsa görüyorum. Geçen gün işe giderken, her sabah köpeğiyle çıkıp gezen bir adam var. Sonra düşünüyorum, yaa diyorum, bu adam bana bir yerden tanıdık. Nerden acaba? Daha sonra Mustafa Alabora olması lazım sanırım, hani şu Memolinin babası, adam, Alaboranın ta kendisi. Bir de yılbaşında Polat hariç tüm Kurtlar Vadisi oyuncuları burada Yegane Şadlık sarayındaydılar. Bunların içerisinde bizim Gülşen de vardı. Hani şu Of Of diye şarkısı olan kızı kastediyorum. Sanırım şehirde gezerken onu gördüm, ama hayrettir beni tanımadı : ) . ben de kendisine beni tanıma fırsatı vermedim.