Thursday, November 29, 2007

İlk uluslararası Konferans

Hep ilgimi çekmiştir. Nasıl bir duygudur, ulusalarası bir konferansta konuşmak ve herkesin sizi dinlemesi. Sonra bir gün Bakü’de elime Azerbaycan İletişim Bakanlığının yapacağı konferansın bilgisi ulaştı. Hemen beni bir heyecan sardi ve bu konuda uzun zamandir aklımda olan şeyleri akademik altyapi ve teorilerle de destekleyerek çalışmamı gönderdim. Sonra kabul edildiğini duydum, makalemin. Ve derken zaman gelip çattı. Bir gün sabah işe gelirken bana ait iki tane davetiye olduğunu söylediler. Alıp bakınca birisi konferans için diğeri de konferansın yapıldığı gün, akşam yapılacak yemek için iki adet davetiye olduğunu gördüm. Derken hazırlanıp konferansın yapılacağı Hyatt Oteline doğru yol aldım. Orada konferanste bir gün geçirdim. Çeşitli insanlarla tanıştım. Amerikalı Tufts Universitesinden bir profesörle sohbet ettim. (Sanırım Mehmet’in Tufts Univesitesi ile ilgili bilgisi varsa bunu seve seve bizimle paylaşacaktır.) Son oturumda oturum başkanı bu hocanın öğrencisiydi. : ) Ama şimdi öğrencilik hallerini çoktan geride bırakmış ve Azerbaycan’ın Los Angeles baş konsolosu olmuştu çoktan. Konferansın kapanış bölümünden önce yanına gittim ve sohbete başladık. Sonra görevlilerden birisi geldi ve konferansın kapanış bölümünün başladığını söyledi. Amerikalı profesör elinde hem çantası, hem de kahve bardağı olunca, “isterseniz çantanızı ben taşıyabilirim” dedim. Neyse sohbete devam ediyorduk. Salonun kapısına gelince, “salona gidelim” deyince, “yaa ben bu toplantılara onlarca kere katıldım, en iyisi burada seninle kalıp sohbet etmek” dedi. İçimden çokca seviniyor olduğumu gözlemledim. : )

Akşam olmuştu nerdeyse, yemeğin olacağı denizin ortasındaki “Yatch Club” restorana gitmemiz gerekiyordu. Bir araba geldi, Los Angeles baş konsolosu, Amerikalı Profesör, ingilizce konuşan bir bayan ve ben aynı arabada, Yatch Club’a doğru yola çıktık. Arabada herkes tecrübeli ve bilgili olunca ben daha çok onları dinlemeyi ve onlardan bir şeyler öğrenmeyi tercih ettim. Güzel konuşmalar, gerçekten harika bir yol sohbetine tanık oldum. Azerbaycan’ın Los Angeles konsolosu çok mütevazi ve aynı zamanda, çok genç birisi. Ve tabii ki çok da esprili.

Sonra akşam yemeği için Hazar Denizinin icine dogru yapılan bir restorana Yatch Club”a gelmiş bulunduk. Azerbaycan halk dansları ve Azeri sanatçıların söyledikleri şarkılar eşliğinde, harika bir akşam geçirdik. İletişim Bakanı da oradaydı. Dünyanın bir çok ülkesinden ve aynı zamanda Türkiye’den gelmiş konuklar da gecenin keyfini çıkardılar. Menüde havyar vardı. Biraz yemeği denedim ama pek hoşuma gitmedi. Bu arada, bildiğim kadarıyla, azerbaycan havyarının toptan fiyati 1200 - 1800 dolar arasında satılıyor. ( http://www.caspianfish.com/, havyar üreten Azeri firması ) Japonyaya ihraç edildiğinde perakende fiyatı 8000 – 10000 dolar civarında olduğu söyleniyor. (Belki de Eskişehir’de ilk kar müjdesini veren Gülşah Duman’a hediye olarak buradan bir kilo havyar getirmeliyim. Boylece köşeyi döner. : )) Gerçekten Azerbaycana has yemekler ve bu yemeklerin yanındaki aperatifler harika bir menüyü meydana getirmek için yeterli derecede kafi gelmiş ve hatta daha fazla bile olmuştu diyebiliriz.

Insan, yeni bir yere gidince her zaman problemlerle karşılaşır, ama ben problem düşünmeyi, problem konuşmayı ve problem yazmayı sevmiyorum. Her zaman güzel şeylere odaklandığım için, belki de güzel şeyler yaziyor, güzel şeyleri konuşuyorum. Problemleri kendin çöz, ama sevincini öğrencilerinle paylaş, sanırım biz öğretmenlerin içinde bulunduğu durumu en iyi özetleyen bir kural olsa gerektir.

Biraz da eglence... (Canı sıkılan manavlar:)
























Fikrinizi söyleyebilirsiniz :)








Tuesday, November 20, 2007

Eskisehir'de havalar nasıl?


Hafif hafif adımlarla yürüyorsun beyaz karların üzerinde. Sana diyorum, ey delikanlı öğrenci! Geceyi sevincinden belki de sokakların büründüğü örtünün bayramını yapmakla geçiriyorsun. Ortak oluyorsun şehrimin bayramına. O kışa merhaba diyor, senin şımarıklığına ise dinmiyor. O susuyor, ama sen belki de çığlıklar atıyorsun. Şehrimin dudaklarına kar yağmış, şehrimi kışın sıcaklığı sarmış. Evet kışın sıcaklığı. Kar'ın bembeyaz örtüsünü burnuna kadar çekmiş şehrim.
Yukarıdaki satırlardaki duyguları ne zaman yaşarsınız, onu bilemiyorum. Amma.... Ben de sizlerden haber bekliyorum. Eskişehir'e ilk kar ne zaman yağacak? Müjdeler olsun demenizi bekliyorum.

Friday, November 16, 2007

Yorumsuz!

Merhabalar hocam nasılsınız? ben Sinan. umarım beni tanımışsınızdır. kurstan hataylı öğrenciniz:) hocam öncelikle sunu söleyim Baküye gittiğinizi ve uzun bir süre dönmeyi düşünmediğinizi ögrendiğim zamn çok ama çok üzüldüm. ne olursa olsun ilk eskişehire geldiğim günden itibaren sizin benim üzerimde çok büyük bi emeğiniz var. Bir teşekür bile edemeden sizden ayrılmak beni çok üzdü.

Neden gittiniz diye sormayacagim. Hocam çünkü eminem sizin için en doğru kararı vermişsinizdir. Umarım bir daha herhangi bir yerde tekrar karsılasır ve sizle sohbet etme imkanına, belkide dersinize girme imkanına ulasırım.. sizi çok özleyecegiz...iyi bayramlar
kendinize iyi bakın BAKÜ'YE SELAMLAR.... (11.10.2007)

Merhaba hocamm! biz gökçin ve meltem... nasılsınız umarım iyisinizdir. farkında olmadan bizimle sizin aranızda büyük bir sevgi bağı oluşmuş. sizin burda olmadığınızı bilmek gerçekten bizi çok üzüyor. ama umarım orda ailenizle mutlu ve huzurlusunuzdur. sizin mutlu olmanız bizide mutlu eder yanımızda olamasanızda.... sizi çok özlüyoruzzz. kendinize ii bakınn!!! kucak dolusu sevgilerrr (15.11.2007 )


Güzel yürekli insanlar! Hepinize minnetarrım. Inanın bu cumleyi yazarken gözlerim yaşarıyor, sizlerin hissettiği özlemi ben de kendi adıma hissediyorum. Hayatta belki de bir çok insana nasip olmayacak güzellikleri yaşıyorum, sizin gibi dostların sayesinde. Siz beni mutlu ettiniz, Allah da sizi mutlu etsin.

Tuesday, November 13, 2007

Duygulandim, siz de duygulanin diye....

Saygı değer hocam.....
hocam şimdi dersanedeyim yokluğunuz hemen kapıdan içeri girince anlaşılıyor.
derste ne olcak onuda bilmiyorum. o zaman dahada çok anlaşılır. ders muhasebeydi çıkar çıkmaz sitenize göz attım yurttakinden yararlanamıyorum bağlantı yok. Alican hoca yaklaştı neye bakıyosun diye hocanın sitesi dedimm. o da bikaç bişi okudu. sanırım oda özlemiş sizi:) keşke hep burda kalsaydınız. Ama herkesin kendi memleketi kesin orda daha mutlusunuzdur.hayırlısı. neyse kendinzie çok iyi bakın allaha emanet olunn.... (Gülşah)
Gülşah çok teşekkür ederim...
Beni duygulandırdığın ve sevinmeme sebep olduğun için sana çok teşekkür ediyorum. Burdaki arkadaşlarla da paylaştım. İstiyorum ki, fırsatı olan herkes görebilsin. Affına sığınarak burada yayınlıyorum. Bakü'den kucak dolusu selamlar. Yeni egitim ogretim yılı da hayırlı uğurlu olsun.

Wednesday, November 07, 2007

Kıtaplar.. Kıtaplar... Kitaplar...


Küreselleşme (Büyük Hayal Kırıklığı) [Globalization and Its Discontents]
Joseph E. Stiglitz 2001 Nobel Ekonomi Ödülü, Plan B , 4.baskı


Stiglitz, yaşadıklarını yazmış. Daha doğru bir ifadeyle bilimsel gerçeklerle hayatın gerçeklerini birleştirmiş. İktisadın kompleks ve matematiksel modellerinden çıkmış, hayatın içine, insanların içine girebilmiş. Bu kitap, diğer iktisatçıları teoriden pratiğe davet eden bir çağrı denemesi olmuş. Kitabı “Bana duyarlı olmayı ve sorgulamayı öğreten annemle babama.....” diye başlıyor. Bu bile, onun duygusallığına işaret eden önemli bir kanıt.

“IMF bir kamu kuruluşudur, dünya çapında vergi mükelleflerinin ödediği paralarla kurulmuştur.” (33). IMF için, “Keynes, çocuğunun ne hale geldiğini görseydi mezarında ters dönerdi” (34) gibi güzel ve reel cümlelere rastlamak mümkün. Kitabın dili ve çevrisi harika, çok akıcı, aynen heyecanlı bir roman gibi. Basit konularla ilgili açıklamalar var. “IMF ve DB, hizmet verdiği ülkelerin temsilcisi değildir!”...

(56) “IMF, ABD ekonomisi hakkında sınırlı bilgiye sahip ve ABD’ye yalnış politika önerileri sunuyor. FED yetkilileri IMF’yi iplemiyorlar bile” mealinde bir şey söyleniyor.

(56) IMF düzenli olarak eleman aldığı bazı üniversitelerde, temel müfredattaki modeller işsizliğin hiç olmadığı modellerdir” Sanırım Stiglitz, işsizliğin eğitimini görmemiş, bir ekonomist nerden anlasın Türkiye’de işsizlik sorunu olduğu gibi bir şey kastetmek istemiş : ): ) : ) Cevap bulacağınız başka sorular :
1. Yeşil alan yatırımları ne demekdir? (yeni bahçeler demek değil : )
2. Şeytani bir “ticaret dengesi” yaklaşımı nedir?
3. Rusya’yı kim mahvetti?
4. Liberalleştirme ne zaman işe yarar?
5. “Çirkin borçlar” ne demekdir?
6. ABD devletinin en gizli kuruluşu hangisidir? (CIA ve FBI değilmiş: )

Kitaplar... Kitaplar...


Kırmızı Pazartesi, Gabriel Garcia Marquez, Can Yayınları,

Yazarının “en iyi romanım” diye tanımladığı bir eser. Bir cinayeti anlatıyor. Marquez, ilk başta cinayetin olduğundan başlıyor ve geriye doğru gide gide merakınızı arttırıyor. Kitabı üç saatte bitirdim. Yazarla tanışmak için uzun zamandır, fırsat kolluyordum. Şimdi kısmet oldu.


“Onuru tetikte olan yaşlı adam”, “Sütünü içtiği ineği kesemeyen kasap”, “Bir bardak kaynar mum” (içki), “Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım”, “Çok yemek yemek onun her zaman başvurduğu bir ağlama biçimiydi” gibi güzel edebi ifadelerin yer aldığı bir roman. Romanın ilginçliği, bence, şurdan kaynaklanıyor: Katiller herkese Santiago Nasar’ı öldüreceklerini söylüyorlar, ama kimse onları durdurmuyor. Marquez zaman zaman katil psikolojisine pencere açıyor ve katil kardeşlerin onları durduracak adım beklediklerini eser boyu yineleyip duruyor. Bütün kasaba halkı, hatta müstakbel maktül bile öleceğini biliyor. Ama nafile. Onları kimse durdurmuyor ve vahşi bir cinayet işleniyor. Bu nasıl olabiliyor? Cevabı kitapta!

Kitaplar...

Evlilik Psikolojisi Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Öncesi ve Sonrasıyla Evlilik, 2.Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2006

Böyle bir kitap ismi görüncei benimle ilgili evlilik fikirleri aklınza gelebilir. Aklıma evlilik fikri geldiğine dair fikirlere sahip olmakta serbestsiniz. Ama şimdilik icraat yok : ). Sadece Nevzat Tarhan’ın önemli tespitleri var sizlerle paylaşmak istiyorum:

21: Kişiler, beklentileri ve amaçlarının %70-80 bir birine uyduğunu, bir birlerini tanıma konusunda da yeterli bilgi sahibi olduklarını düşünüyorlarsa evlilik kararı alabilirler.

25. Evlilikte önemli olan kişilerin biyolojik değil, psikolojik yaşlarıdır. Normal durumlarda yaş farkı en fazla 4-5 olmalıdır.
57: Bütün duygular, üç ana duygumuz olan korku, sevgi ve güvenin çeşitli oranlarda kendi aralarında karışımından ortaya çıkar.
82-83: İletişimde erkeği sonuç, kadını ise süreç ilgilendirir. Sorun çözülmeyecekse bile, rahat rahat konuşabilmek kadının psikolojik ihtiyacının karşılanmasını sağlar.
84: Süreki “keşke” diyen bir insanın ruh sağlığının bozulmaması mümkün değildir. Bu kelime, insanın psikolojik enerjisini geçmişe dağıtarak boşa harcamasına neden olur.
86: Eşler “Ne yaparsam, sevgiyi arttırırım?” sorusunun cevabını, ne kadar çok düşünürlerse pişmanlıktan o kadar uzaklaşır, evliliği yoluna sokmaya yaklaşırlar.

Kişisel fikrim, düşüncem, uyarım: Tüm bu düşünceleri flörtte uygularsanız, tam tersi sonuç elde edebilirsiniz. Bilginiz olsun!....

142: Couvade Sendromu: Baba adaylarında aş erme, mide bulantısı, baş dönmesi, bacak ve belde ağrılar, yorgunluk hissi gibi belirtiler görünebilir. (Oran sanırım %10 – 65 di.) İşte bu ilginç bir bilgiydi benim için : ) : )

122: Öfke insanın içindeki vahşi köpek gibidir. Onu eğitirseniz, o size bekçilik, koruyuculuk yapar. Ama eğitmezseniz kendinize de zarar verir. Öfke erkeklerde kalp krizini özellikle üç kat arttırmaktadır. (Bu kitaptan öğrendiğim en harika bilgi)

141: Anne adaylarının yaşadığı en önemli problemlerden biri de aşırı unutkanlıktır.

Abdullah Gül Bakü'de...



Abdullah Gül, kalabalık bir ekiple Bakü'ye ziyarete geldi. Rıfat Hisarcıklıoğlu, Kürşat Tüzmen, Oğuz Satıcı, Hayrünnisa Gül, Azerbaycan'da Türk girişimciler tarafından açılan Qafqaz Üniversite'sinin temel atma törenine katıldı. Qafqaz Üniversitesi, bölgenin Harvard'ı olacak adımlar atmaya devam ediyor. Azerbaycan en çok reytinqe sahip özel üniversite. Yalnız bir çok bilim adamı "Qafqaz Harvard olacak" düşüncesini kabul etmiyor. Çünkü onlara göre, Harvard, Harvard olmuş zaten, Qafqaz daha büyük bir üniversite olacak. Türkiye'deki YÖK'ün eli buraya da uzanmış. Biliyorsunuz, ÖSYM'nin yaptığı sınavlarla Azerbaycan'da okumaya gelebiliyor, Türkiye öğrenciler. Yalnız Azerbaycan'ın en köklü üniversitesi Bakü Devlet Üniversitesi bile YÖK derdinden muzdarip. Üniversite Rektörü, Abel Meherremov, YÖK'ü Abdullah Gül'e şikayet etmiş.

Monday, November 05, 2007

Azerbaycan`da Tiyatro


Azerbaycan`da tiyatro ve diğer sanatsal faalıyetler gelişmiş durumda. Burada Güzel sanatlar, daha çok "Medeniyyet ve İncesenet" adı altında dikkate alınmaktadır. Eskişehir'de tiyatroda bilenler, bilir, bir dönemde az oyun sahneye konmaktadır. Ama, AZERBAYCAN AKADEMİK MİLLİ DRAM TEATRININ 2007-ci İLİN OKTYABR VE NOYABR AYLARI ÜÇÜN REPERTUAR PLANI" nda tam 12 oyun var. Başka tür tiyatrolar da var. Düşünün onları da hesaba kattığınız zaman bu rakam bir hayli yüksek oluyor. Ben de dün akşam, "Deliler ve Ağıllılar" diye bir oyuna gittim. Burada çok yetenekli oyuncular var, onu peşinen söyliyeyim. Yukarıda tiyatro biletinin taraması var, resmin üzerine tıklayıp daha büyük halini görebilirsiniz. Azerbaycan Cumhuriyeti Gümrük Kanunu ile bilgi de hemen altında. İsteyen advalorem ve spesifik verginin Azerbaycan'daki tanimini görebilir, daha yakından.

Friday, November 02, 2007

Azerbaycan’da enerjı ve telekom

Azerbaycan petrol ve doğal gaz bakımından zengin olduğu için bu ürünlerin kullanımı hayli ucuz. Kaldığım büyük bir yerleşim alanında, (şehre otobüsle 25 dakika, özel araçla 12 dakika uzaklıkta olan bir yer) elektrik enerjisi için para ödenmiyor nerdeyse. Türkiye’deyken insanlar Azerbaycan ve Türkmenistan’da elektriğin ve telefonun ücretsiz olduğunda bahsettiklerinde inanmamıştım. Ama sanırım, artık inanmaya başladım. Kaldığım yerde insanlar aylık 15 manat veriyorlar ve istedikleri kadar elektrik kullanıyorlar. Yani ücret sabit, ama kullanım sınırsız. Kur 1 Türk Lirası = 0,719 manat olduğu için, yani 1 lira verip ancak 0,719 manat alabiliyorsunuz. Hesaplama yaparsak, bu 20, 86 liraya denk geliyor. Sınırsız elektik kullanımı için bence gayet ucuz bir fiyat. Şimdi yeni yeni sayaç uygulamasına geçiliyor. Yani böyle bir uygulamanın sonsuza kadar sürmesini kimse bekleyemezdi zaten. Devlet organizasyon yapmış, ve şimdi elektrik sayaçları tek tek müstakil evlere takılıyor. Burda insanlar arasında en çok beni rahatsız eden şeylerden birisi de israf. Bu bakımdan sayaçların takılmasını takdirle karşılıyorum. Türkiye’den gelen alışkanlığım, elektrik konusunda tasarruflu davranıyordum, sayaç takıldıktan sonra benim için fark eden bir şey olmayacak. Ama sanırım, elektriği kısıtsız şekilde almaya alışmış kullanıcılar için çok zor olucak bu yeni durum.

Şehir içi telefon görüşmeleri konusundaki fiyatlar daha şaşırtıcı. Eğer sadece şehir içi konuşma yapacaksanız, telefonu sınırsız bir şekilde kullanabilirsiniz. Yakın zamana kadar Azerbaycan’da bir aylık sınırsız telefon görüşmesinin bedeli 0,60 manat ( 0,60 / 0,719 = 0,83, yani 83 YKR), şimdi tabi telefon fiyatlarına zam geldi ve aylık ödenen miktar 2 manata çıktı, bu da 2,78 Lira yapıyor. Bilmiyorum, Eskişehir’de ve Türkiye’nin başka bir yerinde, mesela Çorum’da, Antalya’da, Afyon’da, Aydın’da, Kütahya’da, Gaziantep’te, Kayseri’de, İstanbul’da, vb... olan arkadaşlar, acaba hesaplama yapıp söyleyebilirler mi? “Türkiye’de bir aylık sınırsız şehir içi görüşmenin bedeli ne kadardır?”

Doğal gaz konusunda bir arkadaşımın söylediklerini sizlere aktarınca çok şaşıracaksınız. Eskiden SSCB zamanında, Azerbaycan’da doğal gaz ücretsiz, tabii... İnsanlardan bazıları doğalgazı açıyorlar ve hiç söndürmüyorlar. Gerekçe, kibrit israf olmasın diye. : ) Neden çünkü kibrit, parayla satılıyor, ama doğal gaz parayla satılmıyor. Burada şimdi de doğlaz gazı Türkiye ile karşılaştırıldığında ucuz olduğunu söylemek mümkün. En çok 50 dolar ödersiniz, o da kış aylarında ısınmak için kullanıldığından dolaryı. 1 dolar = 0,8489 AZN (Azerbaycan manatı) olduğu için 50 dolar (50 *0,8489) 42 manat yapar bu hesapla. Elli dolar , 1 dolar = 1, 1757 ise 50 * 1,1757 = 58 YTL yapar. Yani 60 YTL deyin. Eskişehir’de 100, 120 hatta 190 Lira gelen aylık yakıt paralarını hatırladığımda bu rakam iyi gibi geliyor. Çok rakamsal bir yazı oldu ama, yapacak bir şey yok.

NOT: Azerbaycan’la Türkiye arasında 2 saat saat farkı var. Yani mesela şu anda Cumartesi 10:29, ben bu yazıyı kaleme alırken, Türkiye’de saatler 08:29, sizlerden bir çoğunuz, tembel tembel yatıyor olabilirsiniz. : ) Azerbaycan’da insanlar Yaprak Dökümü Kurtlar Vadisi, Beşinci Boyut, Yeşeren Düşler gibi sevilen dizilerin yeni bölümlerini izlemek için eğer dizi TSİ ile 20:00 ‘de başlıyorsa, Azerbaycan saati ile, 22:00’ye kadar bekliyorlar. Maçların olduğu zamanı düşünmeye gerek bile yok. Mesela Şampiyonlar ligi maçlarını izlemek isteyen arkadaşların bazılarının gece saat dörtlere kadar ayakta olduğunu görmek mümkün.

Monday, October 29, 2007

Cumhuriyet Bayraminiz Kutlu Olsun !

Cumhuriyet Bayraminiz Kutlu Olsun. Azerbaycan`da Cumhuriyet Bayrami muhtesem bir coskuyla kutlandi. Harika bir gosteri sunuldu, burada. Özellikle, cumhuriyetin nasıl kurulduğu ile ilgili bir multimedya gösterisi sunuldu. Gösteride geçmiş zamanlarda kayda alınmış bir sahnede, Türk askeri, işgalci ülkelerden birisinin bayrağını yerinden çıkarıp Türk bayrağını onun yerine takıyor. Bu en çok alkış alan sahne oldu. Sonra da 10. yıl marşıyla töreni bitirdik. İnsan heyecanlanıyor.

Sunday, October 21, 2007

Sinan Aygun`un Soyledikleri...


Bakü’ye geldiğimden beri çok fazla Türkiyeli konuk ağırlamaya başladık. En son Sinan Aygün ‘du bu konuklardan biri. Sinan Aygün, konuşmasını yaptı ve aslında bizim derste söylediğimiz bazı şeylerle ilgili örnekler verdi. Mesela dersi dinleyenler biliyordur, yatırım malları üreten ve satan ülkenin, tüketim malları üreten ve satan ülkeye daha yüksek refaha kavuşacağını söylemek için çikolata ve CNC tezgahı örneği veriyorduk. Sinan Aygün de benzer örnek verdi. Bir ton cep telefonu 6 milyon dolar yapıyor. 1 ton kayısı 500 dolar yapıyor. Bir ton laptop 3 milyon dolar yapıyor. Bir ton domates 350 dolar yapıyor. Veya bir ton antep fıstığı 850 dolar yapıyor. Adam sana 1 TIR cep telefonu veriyor, 100 TIR kayisi aliyor. Artık çamaşır makinesi, televizyon, bulaşık makinesi, bunların üretimi 3. dünya ülkelerine kaymış durumda, bundan sonra bilgi üretmeli ve bilgi satmalıyız.

Konuşmasını bitirdikten sonra bir T.C vatandaşı olup, Azerbaycan’da okuyan üniversite öğrencisi söz aldı ve sorular sordu. Öğrenci, Azerbaycan’a Türkiyeden para gönderen ailesi Yapı Kredi bankasına yüksek havale ücreti ödemek zorunda kaldığını söyleyince, Sinan Aygün kendine has tarzıyla hemen cevap verdi : “2 Kasım’da Rahmi Koç’la randevum var, söz veriyorum bu konuyu da gündeme getireceğim” dedi ve alkışı aldı : ). Sonra öğrenci Azerbaycan’da yurt sayısı çok az, isterseniz Türkiye’de olduğu gibi burada da apart kurabilirsiniz, deyince, “Oğlum bu herkesin içinde söylenir mi, çıkışta bunu ayrıca görüşelim, beni cepten ara” diye bir espri yaptı. Salon bir kez daha kahkahaya boğuldu. Eminim, o öğrencinin teklifi bir çok iş adamına para kazandıracaktır.

Sinan Aygün’ü biliyorsunuzdur, 3 dönemdir Ankara Ticaret Odası başkanlığını yürütüyor.

Thursday, October 18, 2007

NERDEN NEREYEEE… (KIBRIS)










Geçen hafta bayram tatilinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeydim...Kıbrıs çok farklı, dünyanın sorunlarından uzak kendi halinde halkın kendi kabuğuna çekilmiş fakat dünyanın paylaşamadığı gerçekten de kaybedilmemesi gereken güzel bir yer.

Gitmeden önce çok heyecanlıydım. Merak ettiğim, gitme bahanesi olmayacağını düşündüğüm bir yerdi. Kardeşim, KKTC de asker. İki yıllık görevini yapıyor. Bayram bahanesiyle ve özlemle hiç unutamayacağım bir haftayı geçirdim Kıbrıs’ta. Yavru vatan önce şaşırttı beni sonrada alıştım. Teknoloji teğet geçmiş Kıbrısı …: ) Telefon bulamadık ilk iki gün. Güzelyurtta Gemikonağındaydık Kıbrısın en yeşil bölgesi yeşille mavinin buluştuğu yer diyebiliriz. Kasaba köy arasında kalmış biryer. Rumların ve Türklerin sırtsırta yaşadığı ama İngiliz kültürünün yaygın olduğu kendi halinde bir bölge. Komşularımız Kıbrıs Türklerinin şiveleri çok hoş ve komik. Mesela dolaşıyorsunuz Kıbrıs sokaklarında, biri sana sorarsa ‘gezdirin gendini?’ vereceğin cevap evet gezdirim : ) Soru eklerinin kesinlikle ve ısrarla kullanılmadığı ‘geliyormusun? yerine geliyorsunnnn??’….v.s.

Yerleşimi MÖ kadar dayanan eski bir yerleşim yeri olan Kıbrıs birçok kültüre ev sahipliği yapmış. Hititlere ait Yeşilırmak (Limnidi) beldesinde Vuna sarayı, sarayın kalıntıları hala mevcut. Yeşilırmak adında da belirdiği gibi yemyeşil ve dünyanın en yaşlı Gines rekorlar kitabına girmiş asması mevcut ‘Vertigo’ cinsi üzümmüş duyumlarıma göre.. Gidilmesi gereken yerlerden birisi de Mavi Köşk, Girne; turizmin, gece hayatının ve kumarın merkezi heryerde gece kulüpleri ve casinolar görebilirsiniz. Magosa plajları ve deniz görülmeye değer, Karpaz’a gidemedim ama sahili ve eşekleri merak ediyorum yabani eşeklerin başıboş dolaştığı biryermiş. Başkent Lefkoşa hasret kaldığınız apartman dairelerine ve türk stili evler burada mevcut : ) Evler genelde tek katlı, bahçeli, İngiliz stili, kardeşimin evi mustakil askeri lojman ve bahçeli şirin bir evdi. Kıbrısta evler çok eski geneli çatı 70”li yıllarda yapılmış çoğu. Bu evlerdede en az iki yada üç tane son model arabalar görürseniz şaşırmayın bu orası için çok normal anne, baba ve çocuklar için ve petrol ucuz 80 ytl’ye depoyu fullleyebilirsiniz. Trafik sol şeritten akıyor İngiliz usulü ve sağdan gelene öncelik var, trafik lambası yok iki saatte geç seni beklerler, çok sabırlı bir halk kornaya basmıyorlar bile yada yapacak işleri olmadığı için de olabilir. Gözlemlerime göre, Kıbrıs halkı pek çalışmayı sevmiyor. Oysa ki toprakları çok verimli. Üç mevsim mahsül kaldırabilirler isteseler, fakat yetiştirilmiyor Türkiyeden gidiyor her şey. (Koyunun iç yağını sevenler size tavsiye mutlaka şeftali kebabı yeyin ayrıca ; kolakas ve vertigo.) Hayat biraz pahalı Kıbrısta ekmek 0,75 ykr den başlıyor bayramda karaborsadaydı : )

Ama en güzel yanı dünyanın bütün stresinden uzak kafanızı toplamaya ihtiyaç duyduğunuz zaman için tam biçilmiş kaftan. Birde çok hoşuma giden; arabanızın kapısını açık bırakıp çanta ve telefonlarınızı içinde unutun, iki günde bakmayın kimse dokunmuyor, halkı tok gözlü, kapınızı açık bırakıp gidin kimse bakmıyor bile buda ilgimi çeken ayrıntılardan biri...Kötü yanıda dolmuş ve taksi bulmak çok zor, hatta yok bile denecek kadar az. Çünkü herkesin arabası var pek ihtiyaçta olmuyor sanırım, eğer birgün giderseniz bu da aklınızda bulunsun : ) Kıbrıstaki geçen bir haftamdaki gözlemlerim ilgimi çeken ayrıntılar… Gidilip görülmeye değer biryer… Eğer fırsatınız olursa mutlaka gidin, pişman olmayacaksınız…:-d
(Not: Rehberlerimiz Akın, Semih ve Emre abiye teşekkürler.)
Önder Yenilmez’in Notu 1:P
Yasemin Cankaya’yı hepiniz bilirsiniz!
İşte bu anılar Yasemin Çankaya’nın... Kendisine bu olumlu katkıdan dolayı minnattarım.
Tanımayanlar için not
: Yasemin Çankaya kimdir? Sürekli H.Kübra Gündar’la Eti form yer, derslerde eski adıyla Telsim yeni adıyla Vodafone şirketini zengin etmekle meşgul olur. Dersi blöke : ) edelim derken, Vodafone hattini bloke eden, bir arkadaşımız. Zira bir seferinde şuna şahit olmuştum: Hataylı İlkay var. Geldi ve Yasemin’e “Yasemin kontör nasıl yükleniyor” diye sordu. : ) Düşünebiliyormusunuz, böyle bir insan, Kıbrıs’ ta telefonsuz kalmış. : D
Önder Yenilmez’in Notu 2 :
Bu yazının yorumlarının muhatabı Yasemin Çankaya’dır : ) Bana sadece gelen yorumlari onaylamak düşer : )

Monday, October 15, 2007

KISA KISA

Öncelikle Ramazan bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum. Önceki akşamlardan birisinde Azerbaycan İctimai Tv’de Telefon Külübesi isimli bir film vardı. Amerikalılardan “Emir eliyrem teslim olasiz”, “meyidi ordan götürün” gibi Azerice cümleler duymak güzel. Hele Colin Farell’ı görmeliydiniz. “Oh My God” nidalarını bırakmış, ikide bir “İlahi!” diye bağırıp duruyor.

Bakü’de çok TC vatandaşı görüyorum. Şehrin merkezinde, otobüslerde, metroda vs... Azerbaycan’da otobüsten inerken para ödüyorsunuz. İnerken başkasının yerine para ödemek burada saygı emaresi. Arkadaşınızla gidiyorsunuz, önce siz iniyorsanız, yol ücretini ödüyorsunuz. Ona da örneğin, “Ahmet, düşersin” diyorsunuz. : ) Metro çok ucuz. 1 dolar = 0,85 manat. Metro Ucreti = 0,05 manat. Benim şikayetim metorda anonsu yapan kadınla ilgili. Kapılar açılır açılmaz, örneğin, “Gapılar bağlanır, Növbeti stansiya Memar Ecemi” felan diyor. Sanki birisi acele et diyor hatuna : ) . Bugünlerde en çok hoşuma giden metroda giderken Türkiye’den bayram mesaji almak : )

Azerbaycan’da çay porselen çaydanlıkta getiriliyor kafelerde. İki kişi içiyorsanız, bu ince belli bardağın kapasitesine göre 6-8 bardak yapıyor. Limon + Çerez + İlave Şekerler + Çikolata (genellikle snickers) de yanında. Hazar denizinin kıyısında, yudumla gitsin çayını. Fiyat 3,60 manat, yaklaşık 4 dolar. Yani 4 dolar * 1,2 YTL = 5 YTL civarında. Eskişehir’de iki bardak çay en azı 2,5 YTL’dir. Yanında da hiçbir şey yok. Deniz manzarası ve duruma göre Porsuk Nehri manzarası farkı da var arada.

Bazı Azerice kelimleri derledim sizler için. Okşamak, Türkiye türkçesinde hafifce dokunmak diyebiliriz. Azericede okşamak, benzemek anlamına geliyor. “Çocuk babasına okşuyor” gibi mesela. Azerice işinizi yaptığında, birisine “teşekkür ederim” deyince, “rica ederim” anlamında “buyurun” der. İlk başta çok şaşırıyordum bunlara, bir şey demeye felan kalkardım mesela : ) . Türkiye ‘de “hoşuna gitmek” burada “hoşuna gelmek” olmuş : ). Yemek hoşuma geldi dersin mesela. Otel kelimesi yok, onun yerine “mehmanxana” deniyor. X yerine H okuyunuz.

Şimdilik tuvalet konusunda biraz sıkıntım var. Burada tuvaletler çoğunlukla alafranga. Yanında el duşu gibi (hani petrol istasyonlarında sıkarsın benzin dökülür yaa) öyle tazyikli su var. Böyle su pompalayan temizlik aracıyla yıkanıyorsunuz WC’de : )

Ve son. Bu da Türk adliyesinin değerli ve güzide mensubu İsmail kardeşim için: sanık = saxlanılan. (sahlanılan, saklanılan), savcı = müstentig ....

Saturday, September 29, 2007

Ve Bakan Bakü'de...

Bakan gelince ben de dinledim. Bakanın çok esprili birisi oldugunu söyleyebilirim. Çok dinamik ve mütevazi. Kendileri hakkında pek bir bilgiye sahip olmadığım için "acaba nasıl birisi?" sorusu kafamda olacak şekilde gitmiştim. Kürsüye çıktı sade bir şekilde kendini tanıttı. Çok kısa konuşma yaptı ve merdivenlerden değil de normal olarak sahneden atladı ve yerine oturdu. Sonra plaket vermek üzere kendisini sahneye çağırdılar. Yine merdivenlere gitmeden direk sahneye çıktı. Kendisine plaket verecek olan ve merdivenleri kullanan iki muteber şahsa takıldı.: "Aslında onlar benden daha genç":) dedi ve millet de kahkahayı patlattı. Sonra fotoğraflı plaket verdiler. Hayatımda hiç fotoğraflı plaketim olmamışdı dedi, biraz daha güldük:) Alkışlar devam etti ve bu kadar alkıştan sonra yine konuşma yapmak istiyorum dedi ve kürsüyü devraldı:) Yine kısa tuttu, belki de 15 dakika surdu tum toren ama çok güzel oldu... Salondan çıkarken herkesin yüzünde güzel bir gülümseme vardı...

Thursday, September 27, 2007

Bodybuilding


Evet bundan sonra bu sekilde yazmaya devam etmem gerekiyor sanırım. Azerbaycan'da dine yöneliş olduğunu görebiliyorsunuz. Özellikle iş adamları ve rap müzik sanatçıları arasında çok sayıda namaz kılan var. Geçen gün bir yerde ilan gördüm aynen şöyle diyordu: "Bağışlayan ve Mehriban Allah'ın adı ile Bodybuilding!"... Gülümsedim ama hoşuma da gitti...

Komşumda iki teyze var, onlar hakkinda Deneme isimli yazida bilgi vermiştim sizlere. Gecen gun Tv'larından maç sesi geliyordu. Biri kırkı geçkin sanırım diğeri seksen civarında. Nine, SSCB zamanında evlenmek için yaşını yükseltmiş sanırım. Yani resmi kayıtlara baksak yaşı muhtemelen 100'den fazladır. Neyse baktım maç sesi geliyor. Yaşlı teyze diğerine, "gördün mü top gayıtdı (yani direkten döndü)" deyince, içimden ne izlediklerini merak ettim. Önce herhalde yalnışlık olmuş dedim, sonra baktim gercekten izliyorlar. Yanlarına gittim bakalım ne izliyorlar diye. Teyzeler salon futbolu maçı izliyorlar:)...

Azerice'de hoş sözler var. Mesela bulaşık makinesi yerine, gabyuyan maşın (gab = tabak, yuyan = yıkayan), yanacagdoldurma mentegesi (yanacaq = yakıt, yani petrol ofisi, ). Bu arada Azerbaycan para birimi manat dolardan daha değerli. 1 dolar verip ancak 0,85 Azerbaycan manatı alabiliyorsunuz.
not: fotoğraf eskişehir odunpazarı evlerinden bir görüntü...

Sunday, September 16, 2007

Bakü’den selamlar...




Uzun zaman oldu bloga yazmayalı. Düşündüm de Türkiye’de sevdiklerimden ayrılınca onlara da burdan haber yollamak lazım. Bugün Bakü’ye gelmemin birinci ayı tamam oldu. Bu bakımdan azcık birşeyler yazmak istiyorum. Bakü, Türkiye’den çok izler taşıyor. Mesela Metro’da dizilerin reklamlarını görüyorsunuz. “Bir İstanbul Masalı”, Türkiyenin en çok izlenen tele-serialı (yani dizisi) indi (yani şimdi) TV’de. Azerbaycan TV kanalları bunu çok iyi yapıyorlar. Türkiye’de yayınlanan ve büyük rağbet gören diziler şimdi Azerbaycan TV’lerinde yeniden yayında. “Aliye”, “Asmalı Konak”, “Aşka Sürgün” , “Kurtlar Vadisi” gibi diziler burada yeniden yayınlanıyor. Benim komşular çok gürültü yapıyorlar. Ama ne zaman ki “Kurtlar Vadisi” dizisi başladı, komşudan ses soluk çıkmıyor. Çocuk babasına “Bana bugün Polad’a bahacıyıg” deyir.:) Burada ayrıca gerekli elektronik malzemeleri olan insanlar Türk TV’lerinin hepsini izliyorlar. Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü” dizisinin müziğini duyunca çok garip oluyorum. Özellikle ordaki Fikret karakterinin repliklerini çok beğeniyorum. Yine STV’nin Büyük Buluşma ve Sırlar Dünyası gibi dizileri burda da favoriler arasında.

Metro’da başka bir reklam daha dikkatimi çekti. “Beko Dünyanın en süretli paltaryuyan maşınını teqdim edir.” Yanı, “Beko dünyanın en hızlı yıkayan çamaşır makinesini sunar”.

Bir de Türk müzikleri burda çok yaygın. Şöyle ki geçen geldiğimde Ferhat Göçer’in “Cennet” şarkısı dillerdeydi. Bir çok insanın mobil telefonunda melodi olarak kullanılıyordu. Şimdi arabayla geçenlerde birisi geçiyor, açmış müziğin sesini sonuna kadar, hani yaparlar yaaa:P Yalnız müzik : Rober Hatemo, “Beyaz ve Sen” şok oldum açıkcası. Bir de Türkçe konuşan birisine çok iyi bakıyorlar gibi bir izlenim edindim. Otobüste giderken, telefon geliyor ve ben Türkçe konuşunca birden herkesin dikkatini çektiğimi görüyorum. Bir keresinde teyzemin oğlu da beni uyardı. Herkes seninle ilgileniyor felan gibisinden….

Azerbaycan hızla gelişiyor. Ben en son Türkiye’ye geldiğimde üç hafta İstanbul’da kaldım. Burada olan arabayı orada görmedim. Toyota’nın Prada diye bir serisi var RAV4’ten daha büyük. Ne Eskişehir’de ne de İstanbul’da o arabadan yok. Bakü havaalanına gitmek için yolda bekliyordum ve 10 dakikada 10 tane Toyota Prada geçti. Acayip bir araba kullanımı var. Nissan Murano mu dersiniz, Mercedes ML320 türevleri, Hummer’lar ve diğer cip markaları. Burası da aynen Compir’in Amerikası gibi olmuş. Hemen hemen herkeste araba var. Azerbaycan ve Bakü şu anda öyle bir durumda ki ne üretsen satılıyor. Yani tam gelişme aşamasında. Tüketim için yeterli insan var ve sektörler boş, hemen hemen. Ben de alışmaya çalışıyorum.

Fotoğraflardan biri Hazar denizinden biri de Bakü’deki Qız Qalası’nın (Kız kalesi) fotoğrafı. Metroyla 15 dakikada denize inebiliyorum. Şimdilik bu kadar, gelişmeler hakkında haberleşmek dileğiyle, hepinize kucak dolusu selamlar, sevgiler…

Saygılarımla, Önder Yenilmez.

Sunday, September 02, 2007

Komik bir olay....


Olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda ABD -Kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir: ABD ve Kanada malum ki para birim olarak "dolar" kullanmaktadırlar. Yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler. Şöyle ki Kanadalılara göre : 1 ABD doları = 90 Kanada centi, Amerikalılara göre ise: 1 Kanada doları = 90 ABD centi. Bir amerikalı cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. Bir ara karnı acıkır ve simit alır (Amerikan simiti!) Simiti fiyatı 10 centtir. cebindeki 1 doları verir. Simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir. (90 cente eşit yaaa!!:) derken sınırı yürüyerek geçer ve Kanada'da dolaşmaya başlar. Kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. Girer bir kırtasiyeciye. Kalemin fiyatı da 10 kanada centidir. Kirtasiyeci de para üstü olarak 1 ABD doları verir. Oradan ayrılıp evine döner. Sonra düşünmeye başlar:


- Yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 ABD dolarım vardı. şimdi de 1 ABd dolarım var. Pekiyi simitle kalemin parasını kim verdi?
not: köylüyü tanımıyorum. lütfen yukaridaki fotografla idare edin:)

Thursday, August 30, 2007

Yeni Cumhurbaşkanı


Herkes olayin siyasi boyutuna ve tabii ki First lady gibi gereksiz taraflarina vurgu yapiyor.... Ben de bu konuda kendi değerlendirmemi yapayım: Bence Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olması Kayseri insanının hakettiği bir şey. İlginçtir, Anadolu'da başlattıkları yatırım atağıyla bence Türk halkının özgüvenini yerine getirmesine büyük katkı yapan Kayseri insanına müthiş bir jest bu. Şöyle ki, aynı anda 100'den fazla fabrikanın temel atma töreni mi dersiniz, bir çok hayırsever yatırımlar mı dersiniz... daha neler neler... yani bir anlamda belki de millet olarak kendimize gelmemizin, yavaş yavaş başladığı bir yer... Ekonomimiz güçlü olursa, ülkemiz de güçlü olur. Kayseri, Türkiye adına bunun temsili gibi. Umarız şairin dediği gibi,
Kıvılcım var, o ürperten sönüşten,
Kıvılcımda mesajlar var dönüşten...
Bu bir kıvılcım olur ve Anadolu yeniden dünyada hakettiği duruma gelir...

Friday, August 24, 2007

Karadenizin bittiği yer...

Yokos, yakos ya da Yoros, Yaros gibi hatırladığım kaleye gittim gezmek için. Kaleye varmak için garip bir güzergarhtan geçmeniz gerekiyor. Çalılıkların arasından felan:) Kaleye giden doğru düzgün bir yol yok. Gencler kuytu yerlerde piknik yapıyorlar. Ve kaleye vardık. Aleni bir fingirdeşme sahnesi, kalenin gölgesinde, kızın hemen yanı başında uyuyan uyuşuk köpekler. (hoş internette de fingirdeşenler var, ille de kale gölgesi olması gerekmiyor:). Sonra Anadolu kavağı'ına gittik. Yine aynı manzara. Çöplük resmen çöplük. Oralara varmadan sanırım Yuşa Turbesinden bahsetmekte yarar var. Hz. Musa'nın muasırı olduğu düşünülüyor Hz. Yuşa'nın, 17 metrelik mezar yapmışlar. En çok hoşuma giden evlenen ve düğün yapan gençlerin, gelin hanımın elinden tutup oraya getirmeleri ve dua etmeleri. Sünnet olanlar için de aynı şey geçerli. Milletimizin kutsala saygısına acayip saygı duyuyorum... Ve sonra Karadenizin bittiği yerdeyim. Oraya karadenizli vatandaşlarımız yerleşmiş. İşte orada tam Anadolu Kavağının oralarda Karadeniz bitiyor. Ordan karadenizi seyretmek lazım. Sonsuzluk kavramını anlatmayı kendine görev edinmiş deniz adeta. Denizi dinledim. Karadenizin marmara denizine söylediği ninnileri dinledim...
Sonra Anadolu Feneri'ni görmek için bir yola girdik. hayatımda sanırım ilk kez bir çıkmaz sokağa girmiş oldum böylece... Yol bitti... Feneri seyrettik ve döndük.... Bir de bugün Hünkarbeğendi'yle tanışdık... Patlıcan püresi özellikle büyük emek isteyen bir bileşeni bu milli yemeğimizin.

Deneme

Kadının biri anlatıyor, diğeri ağlıyor. Anlatan kızı, ağlayan anne. Yaşlılar... Onların ağlaması sessiz, ama bir o kadar da etkileyici. Gürültüsüz damlalar. Hani olur ya kimileri bağırarak ağlarlar. Ne kadar da rahatsız edici. Ama yaşlılar? Sadece kırmızı gözlerini farkedersiniz. Gürültüye ya takatlari kalmamıştır, ya da hayat onlara ağlamanın adabını öğretmiştir. Kırmızıya yakın yüz derilerine, kırmızı olan gözler eşlik edince hüznün dekoru tamamlanır...

Tuesday, August 14, 2007

Gürbüz Apartmanı



Adalara giderken son bir kez önünden geçtim. Sahaf insancılın Esnaf sarayı arkasında Sahaf İnsancıl'ın yeni açılan kitapçısı gördükten sonra / kitaplarımın bir kısmını sattıktan
sonra:( yürümeye devam ettim. Şair Füzuli caddesinde eski kalabalığın yoksunluğunu gördüm. Bilenler bilir, eskiden Şair Füzuli'deki duraklardan kalkan otobüsler Yenikent'e, Gökmeydan mah. ve Sanayiye giderdi. Şimdi o duraklardan geriye sakin bir cadde kalmış. İki Eylül Şir Füzulinin kalabalığını devraldı. Ara sokaklardan Adalar'a giderken Gürbüz Apartmanına bir baktım. Sanki birden duygulandım. Ordan ne kadar da çok insanla tanışmışım. Öğrencilerin ne acılarına şahit olmuş apartman... Zor ve sancılı o eski günler gözümün önünde canlandı. Ama harika insanlarla tanışmıştım orda onlardan biri de Compir...

Wednesday, August 08, 2007

İnekler...


Sinek, martı derken hayvanlar alemindeki gezimize devam ediyoruz:). İstanbul'da Cow - Parade kapsamında inekler sergilenmeye başladı. Özellikle benim dikkatimiz çeken Şişli ve Cevahir alış veriş merkezinde, çok sayıda inek figürünü görebiliyorsunuz. İnsanın sanat aşkı kabarıyor:) Bir de inekler arasında onların yapan ünlü isimler de var. Mesela Sunay Akın, Cemil İpekçi gibi insanların inek dizaynlarını görebiliyorsunuz. Cevahir alış veriş merkezinde Cemil İpekçi'ye ait inek kendini andırıyor... Kendisine benzer şekilde bıyıklar ve ben ilave etmiş, ineğin giyim tarzı da aynen Cemil İpekçi türüne benziyor. Çanta inek, harita inek, gelin inek, vb... isimde inekler var. Yazık ki bu figürlerden bazılarının üzerine küfür ve telefon numarası yazılmış. Sanırım WC duvarlarından gelen alışkanlıkları onları da fazla kınamamak lazım.
Eskişehir'e geldiğinizde ise yanı tip ineklerden görebiliyorsunuz. Zaten Eskişehir hayvan heykeli konusunda malumunuz çok bereketli. Ancaaaaak... Eskişehir'deki inekler sanat aşkından ziyade sosyal mesaj içerikli ineklerdir. Mesela bir çoğusunda "Trafik kurallarına uymazsan bana benzersin" gibi hoş olmayan mesajlar görüyorum. Çevreden geçen insanların yorumlarına kulak misafiri olmak hoşuma gidiyor:) Biris yaaa nedir bu kadar inek derken diğeri, "herhalde ineğe felan tapıyorılar" gibi bir yorum yaptı... Ben de gülümsedim tabi ki..:)

Thursday, August 02, 2007

İstanbul, Gülhane parkı, Ekiptekiler;)

Her ne kadar blogumda Istanbul'la ilgili gezi bilgileri olsa da İstanbul'a ne gezi, ne de tatil için geldim. Bir eğitim ve bu eğitimin kursu için geldim. Önceki hafta birinci adımına katıldığım bu kursun ikinci adımına katılıyorum. Birinci adımda az kişiydik, ama çok gülmüştük. Harika insanlarla tanışmıştık. Şimdi ikinci adımda tam bir ekip ruhu var. Sanırım bunda Ferhan Avıc'nın katkısı büyük. Sınıfta herkes öğretmen olunca insan sanıyor ki, öğretmenler sınavlarda çok sakin ve rahat olurlar. Adam herkes sanki öğretmenlik kimliğini çıkarmış, tamamen öğrenci olmayı kabul etmiş halde. İki sınav olduk, herkeste bir heyecan. Görülmeye değer. Bu insanların öğrencileri onları bu halde görselerdi acab ne derlerdi? Merak etmeyin arkadaşlar;) nasıl kopya çektiğimizi baştan sona anlatacak değilim... Neyse bugün sınıfa gittim, beni görünce güleryüzlü olan bir arkadaş, (soyismi Kahveci, isim vermiyorum;), hemen selamdan sonra, hatta selamdan önce dünkü sınavdan 100 aldığını söyledi;) Bir öğretmenin öğrenci psikolojisine bürünmesine en önemli örnek. Tabi bu arkadaşımız, bana muhasebe öğretmeni olduğunu anlatmış, (normalde yemek dersleri veriyormuş;), evli, hatta iki cocuklu bile olduğunu söylemişti;) Ona birisinin şaka yapıldığını anlatması gerekiyor...;) Ama ben de yuttum;) Ama daha önce verilen bilgiler yalnış çıkınca, ben 100 aldığını konusuna inanamadım.
Eskiden düşünürdüm, ve İstanbul'da yaşayan insanların çok da iyi olmadıkları gibi hayali bir yanılgıya düşerdim. Ama bu kurs bana İstanbul'da ne kadar güzel insanlar olduğunu gösterdi. İçlerinde bir tanesi var, şiddete eğilimi çok fazla, ama o kadar güzel insanın içinde bir tanesi de şideet yanlısı olasun ne yapalım;) Bir de Göktan Baştuğ var, gercekten kankiymiş, bugün öğrendim;) Enteresan fikirleri olan birisi... (ayrıntıya girmemem;). Ferhan Avcı sınıfı gerçekten birleştiren Başkan.... O bizim başkanımız... Başkan bütünleştirici tavırlarından ve kalbinden dolayı seni can-ı gönülden kutluyorum. Zira öğretmenlerimize güzel bir hediye almak fikri de senindi;) Hele mektup.... Gercekten etkileyici ve güzel öneriydi, ama mektubu teklif eden arkadaş Gökhan beydi galiba;) Bir de hiperaktif lise öğrencimiz Aysel (yoksa Ayşegülmüydü;) hanım var;) Acaba Gökhan'dan daha mı genc, neyse yarın sorarım;) Ardahan, Gümüşhane, Yalova ve Bursa'dan gelen ekiplerde harika insanlar var. Allah nazardan saklasın, böyle güzel insanların arasında olmak insanı mutlu ediyor açıkcası...
Bugün Gülhane parkının sonunda çay bahcesine gittik. Önden giden ekibe yetşiriken güzel anılarımız oldu;) Bunun dışında oraya gidince çay içmek için bardak istedik , ama takdir edersiniz ki bardak gelmedi;) Dünyanın hiçbir yerinde böyle hizmet görmedim... Gercekten hizmetler hiç iyui değil... Keşke Istanbul'un bu kısımlarına sahip çıkan bir yetkili olsa... Akın Akın insan akar o zaman... Aynısı Anadolu Kavağı'nın oralardaki bir tarihi kalede mevcut. Kale Karadenize bakan harika bir manzaraya sahip, ama gel gör ki, gölgesinde fingirdeşen genç kız ve erkeklerle, onların yanında uyuşuk, uyuşuk yatan köpeklerin görüntüsü böyle tarihi mekanlara yakışmıyor.
Neyse yarın sınavım var, sanırım gidip çalışmakta yarar var;) Zira 100 alan arkadaş(lar), benim onlara verdiğim motivasyonla 100 aldılar, yani hakkımı telsim etmeleri lazım...
NOT; Gülhane'de çaycıda bizi ağırlayan değerli iki dostumuza misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca bize mükemmel bir şekilde eğitim ve eğitim sonrası lojistik destek;) veren Kadriye, Nilay ve Burcu (Ebru) hanımlara teşekkür ediyorum. İyi ki sizler gibi güzel insanlar var... Hepinizi canı göülden kutluyor, başarılar diliyorum...
NOT2; Ekibimizin burda ismini saymadığım diğer tüm üyelerine teşekkür ediyor, hayat boyu başarı dileklerimi iletiyorum... Kalın sağlıcakla....:)

Saturday, July 28, 2007

Gece saat 04:08

Gözlerim kapalı İstanbulu dinleyemiyorum. Çünkü gözlerimi kapatamıyorum. Başımın ağrısı o biçim. Uyumak mümkün değil. Galiba yine sabahlaycağım. Yatağımda döndükçe dönüyorum. Taa uzakta bir vinç çalışıyor. Malumunuz İstanbul'daki betonlar yetersiz. Daha yenilerini eklemek lazım bu yığına.
Nerdeyse ağaç yok bu bölgede. En önemlisi sivrisinek yok. Bence bilim adamlarının bunu araştırması lazım. Acaba sivrisineklerin olmayışı ekolojik dengeyi ne yönde etkiliyor. Burdan yetkililere sesleniyorum:) Lütfen sivrisineklerin yaşam hakkı ellerinden alınmasın:)
Sonra saat 05:00 oluyor. Müezzinler seslerini güzelleştiren iksir içmişler sanki.
Ve sonra ilham geliyor... Bir hikaye daha yazmam lazım... Cümleler kafamda uçuşuyor senaryo ip söküğü gibi geliyor ve ben sevincle ama uykusuz bir şekilde çalışma odasına geçiyorum. Mizah konusunda bir hikaye daha. Mizah en çok yazmak istediğim hikaye türü... Sevinçliyim:) Teşekkür ederim Allahım!

Friday, July 27, 2007

İstanbul Ah İstanbul...


Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin,

Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde,

Mehtap, iri güller ve senin en güzel aksin,

Velhasıl o rüya duruyor hala yerli yerinde,


Yahya Kemal sanırım Türkiye için yazmış bu mısraları. Saat 11 civarı Üsküdar iskelesinden Kabataş'a giden vapura binince hatırlıyorum bu mısraları. Çünkü kamer ışıl ışıl denizin katrelerinde. Gece denizin dalgaları hafifce sallıyor tekneyi... Keyfini çıkarmalı insan...


Sabahın erken saatinde daha güneş doğmadan istanbulu seyretmek ayrı bir macera. Martılar denize doğru uçuyorlar. (Galiba martı olması lazım:). Sonra binaların arkasından boylanan minareler gözüme ilişiyor. Bazıları gökdelenlerin arkasından gözükmüyordur belki. Necip Fazıl,


"Şehadet parmağıdır göğe doğru minare,

Her nakışta o mana; öleceğiz ne çare"


Yurtdışından gelen bir arkadaş ezanlar okunmaya başlayınca pencereye koştu (onların memleketinde ezan okunmuyor). Bana dedi ki, "Kiyamet kopmuş gibi hissediyorum" dedi. Evet, yurtdışına gidip görenler bilir, ezan okumayan bir yerde uzun süre kalınca dönüşte ezan sesini duyunca insan irkiliyor.... Biz Türkiye'de sürekli duyduğumuz için kanıksadık galiba...


Thursday, July 26, 2007

İstanbul Guncesi:)

Dün Melis "yaz gunu nezle oldum" deyince ben de "iyi olmuş" dedim:) Şimdi ben hastayım:)
Hem de cok... Aslında yazı yazıcaktım ama hastalanadım:(

Sunday, July 22, 2007

Secim Gunu Gezisi:)

Aysegul nerde oldgumu merak etmis. O bakimdan yaziyorum. Secim gunu gezisi yaptim bugun. Bogaz Turu. Gemide oturuyorsunuz ve rehberin soylediklerine kulak kabartiyorsunuz. Yalilar hakkinda oldukca fazla bilgi edindik. Reha Muhtar`in bogazin anadolu yakasinda cay bahcesi gibi bir isyerinin hemen onun onune denk gelen bogazin diger yakasindaki evinden bahsetti. Onun hemen yaninda Orhan Gencebay`in yalisini gosterd. Bogazda Sabanci ailesine ait 13 yali varmis. Koc ailesinin de 5 civarinda yalisi oldugunda bahsetti rehberimiz. Orhan Gencebay oyle bir yalida oturdugu halde `batsin bu dunya` sarkisini yazmis acaba normal bir evde otursaydi nasil bir sarki yazardi orasini da ironik bir tarzda anlatti rehberimiz:) sonra Sezen Aksunun yalisini ve orda yazdigi sarkisini anlatti bize... (azcik mirildaninca hangi sarki oldugunu hatirladim). Ozellikle Bogaz Koprusunun ayagini cakilmasindan dolayi cevredeki tarihi yapilarin zarar gordugunde bahsetti. Ve bomba: Dunya`da Dolmabahce Sarayi`ini sigorta edebilen bir sigorta sirketi yokmus:) Cok paha bicildigi icin tabi ki... Ne kadar guzel birsey degil mi??? Turkiyemiz cennet gibi masallahh... devam edecegim.... kalin saglicakla...!

Monday, July 16, 2007

Bekarlik Aleyhine Kanun (Yorumsuz)


Bekârlık Aleyhine Kanun (YORUMSUZ)

Cumhuriyet, 27 Mayıs 1958, Peyami Safa

Roma’dan haber verildiğine göre, İtalyan Hükümeti 25’ten 65 yaşına kadar bütün bekârlardan ağır bir vergi istemeye başlamıştır. Memurlar arasında çocuk sahibi olmak, terfi için, kuvvetli bir tercih sebebi telakki edilecekmiş. Birçok bekâr dâhiliye memuru da iki ay içinde evlenmeye veya istifaya davet edilmiş.

İtalya’da nüfus artması ve nüfus kesafeti bizdekinden fazladır. Habeşistan’ın fethinden sonra bile, orada, belki insandan fazla, mevcut nüfusu barındıracak ve yaşatacak toprağa ihtiyaç var. Buna rağmen orada beşikle tabut arasındaki harb olanca şiddetiyle devam ediyor.

Biz İtalya’nın aldığı bu son tedbirleri iki sene evvel gene bu sütunda ısrarla tavsiye ettik. Bekârlık vergisine taraftarız: çocuk sahibi olmayı terfiin ilk şartı arasına koyan maddenin Türk baremine ilave edilivermesi, hatta birçok bekâr memura, evlenmemekte ısrar ettikleri takdirde arka kapının gösterilmesi de nüfus politikamızın zafere varmak için muhtaç olduğu en büyük silahları temine yarayacaktır.

Ekonomik mahzurlar tevehhüm etmeyelim. Evlilik bekârlıktan daima daha ucuzdur. Psikolojik mahzurlar da tevehhüm etmeyelim, evlenme aleyhindeki edebiyat, yalnız bekârların muhayyilesinden peyda olmuş ve hiçbir tecrübeden icazet almamış marazi bir yalnızlığın evhamlarıdır. Gece yarılarından sonra bekâr odalarına üşüşen bu kâbuslar, birbirine benzeyen ve bir sürü nevroz felsefesi, intihar fantezisi ve bir sürü dipsiz metafizik deprenmesi vücuda getirir. Bekârlığımızı masalları ve kara kancolaslariyle gençliğin gözünü yıldırmayalım. Sinirli ve evhamlı bekârın mahud “eşimi bulamadım” sözü “eşimi aramadım” manasında kabul edilmelidir. Aranırsa bulunur.

Daha ne kalıyor?
Şu: Kanun! Bekârları sıkıştıracak bir kanun lazım. İlkönce biraz homurdanırlar ama evlendikten sonra dua ederler. Hatta, acele kararlanan şu satırlara bile!...

Hayat devam ediyor...

Nihayet Istanbul bana ben Istanbul a kavustum. Buyuk Ada yi oldukca kucumsemisim. Simdi emanet bir bilgisayarda su gunluge azcik birseyler not alayim dedim:) Uzun zaman once bir arkadasim Buyuk Ada ya gidip mutlaka bisiklet kiralamam gerektigini soylediginde bunu o kadar da onemsememistim. Ama simdi goruyorum ki cok sey kaybetmisim. Bir saatten fazla bir zaman surecinde harika deneyimler yasadigimi soyleyebilirim. Yani bu bisiklet macerasi gercek yasamda bildiklerinize hic benzemiyor:) Buyuk Ada da motorlu arac olmamasi harika bir fikir ve ayni zamanda harika bir karar. Cesit cesit atlara takili 300 civarinda fayton. Faytonla Buyuk Tur (adanin hepsini kapsiyor) 45 YTL. Gezerken iste surasi Ibrahim Tatlises in villasi, Seren Serengilin burda villasi var gibi gereksiz bilgiler edinsek de hos bir deneyim oldugunu soyleyebilirim. Ozellikle Hatirla Sevgili dizisinin cekildigi karsi karsiya duran iki villayi gordugumde cok sevindim. Esas kizin camlarindan bakarak esas oglana asik oldugu villalari televizyondan gormekle gercekte gormek arasinda cok fark oldugunu anliyorum. Sanki bu villalara dizide makyaj yapilmis. Ama canli olmalari insana heyecan veriyor. Sokaklarinda o saf kizin duygularini hissetim, heyecanladim sanki. O bakislarin guzelligi hurmetine sevincle baktim her iki yaliya da. Askin guzelligine vurgunum ben:) Aslinda Istanbul macerasi baska bir amac icin tabi ki, ama gelmisken insan gezmeden de duramiyor... En cok merak ettigim sey saat 11:oo`de kilisede yapilan ayin. Bulunmak isterdim ama ne yazik ki gec kaldim. Bir de sinagog`un onunde sanirim ayin pazartesi saat 11:00`de yapilacak diye yaziliyordu.

Friday, June 29, 2007

Uçaklar ve metrolar


Sinsi tramwaylardan sonra, şimdi metrolar ve uçaklar hakkında düşünüyorum... Tramvay metro yanında adeta kaplumbağa gibi kalıyor... Ya uçağa ne demeli:) Yanımdaki yolcu sürekli uçuyormuş, kaç dakika sonra nerenin üzerinde olduğumuzu anlatıyor, ne zaman servis yapılacağından bahsediyor:) İlginç bir yolculuk oldu!

Wednesday, June 27, 2007

Her an söyleyip de hiçbir an hakikatine yaklaşamadığımız ve yaklaşamayacağımız tek kelime: “Allah”. Keşke ben “Allah” kelimesinden başka ağzından tek söz çıkmayan dilsiz olsadyım.
(NFK, Aynadaki Yalan)

Yazı:

Gecenin bilinmeyen bir saati. Sapsarı bir akrep. Acelesi var gidiyor. Sanırım yaşlı. Hani meyvesi bol olan ağaç dalları aşağı sarkarmış. Aynen bunun gibi de sanırım zehirle dolu kuyruğu yere doğru eğilmiş sağdan sağdan. Hızlı adımlarında onu biraz izledim. İsmail bu kararıma kızabilir ama akrebi öldürmedim. O gitti, ben de kendi işime baktım. Zehrinden şişko olmuş bir akrebin öldürmenin bir rasyonel birey için nasıl bir açıklaması olabilir ki? Zehrin ağırlığı, ciddiyeti, hatta asaleti var. Merak ettiğim, acaba, akrebin zehiri mert mi, yoksa “Brütüsvari” zehir mi? Bir de siyah akrep var, onu görmelisiniz. Siyahın asalet dağıttığını anlatan bir örnek. Onun siyahi çok farklı. Bu yazının ismi doğadan izlenimler olmalıydı galiba: ) ))) Şu anda saat .... Konuyu değiştirelim;

Tatilimsi günlerde bol bol TV izledim. Hatta şu anda HATIRLA SEVGİLİ’yi izliyorum. Güzel ve taraflı bir dizi. Yine de izleniyor. Müzikleri daha çok hoşuma gidiyor desem daha doğru olur. TV geneline baktığımda yönetmenlere bazen çok kızıyorum. Çift olabilecek erkek ve kızları bir araya getirmenin adı dizi çekmek olmuş. Erkeklere çatık kaşlar, kızlara da ağlayan gözler rölünü vermek olmuş dizi çekmenin adı. Bir de anlamadım gitti, kimin eli kimin cebinde belli değil: ))) Yani güzelim Türkiye’mizde bu kadar dejenerasyonun olduğuna ben inanmıyorum. En azından benim çevrem öyle değil. Ya ben sterilize bir ortamda köpekbalığı girmeyen akvaryum sakini gibi yaşıyorum, ya da bu senarist topluluğu bir akvaryum suda çarpık fırtınalar koparıyorlar. Bilmem siz ne dersiniz? Nasıl olsa bu yazıları okuyan her fikirden arkadaşımız var. Azcık insaf be senarist kardeş!??? Ne bu, hepiniz sözleştiniz mi, çarpık ilişkiler üzerine senaryo yazmaya????

Monday, June 25, 2007

Azcık uzaklardaydım.. Kimse alınmasın... İşte kanıt...

Yolculuk Notları

Büyük yolculuklardan önce duygulanırım demiştim, ama bu yolculuk çok komik ve entelektüel geçti.

Öncelikle yol boyu çalan şarkılardan bahsetmek istiyorum. Sanırım İbrahim Tatlıses’in şarkısı olmalı, şöyle diyordu: “Adını kalbime yazdım, kader silemez!” Aman Allahım dedim, kendi kendime, insanoğlu olarak bizler neden haddimizi bilemeyiz. Şarkı ne de tuhaf, duygularından emin olmadan iddialı olmak. Biz erkekler, genelde duygularımızdan emin oluncaya kadar konuşmayız (en azından ben), ama ne yazık ki hatun milleti gördüğüm kadarıyla bu konuda zafiyet yaşamaktadır.

Yolculuklarda izlediğim filmler de beni çok güldürür. Önce Taşıyıcı isimli bir filmi koydular, aksiyon var, olabilir. Sonraki film: Van Hielsing. Neyse ki, arka koltukta oturan bayan müdahale etti. “Neden bize böyle filmler izletiyorsunuz” dedi, diğer yolculardan da itiraz yükselince, filmi kapattılar. Ama ille de film izlememiz gerekiyor gibi bir şart var sanki. Birazdan diğer bir film konuldu: Halloween – 2 (Cadılar Bayramı – 2). Mustafa Akkad imzalı bu film, malumunuz korku filmi. O film ve öncekinde ben yan koltukta oturan bayanın edebiyat dergisini aldım ve okumaya başladım.

Önce Boris Pasternak’la ilgili biyografik bir yazı okudum. Dr. Jivago ile Nobel Edebiyat Ödülünü almaya hak kazanan ama ödülü geri veren bir yazar. En acısı ise, Boris Pasternak’ın ilk eşi hapiste gördüğü muameleden dolayı çocuğunu düşürüyor. John Steinback’le ilgili bir yazı okudum. Büyük Bunalım’ı yazarak ünlü olan Steinback bende yeni fikirlerin oluşmasına neden oldu.

Çapraz koltukta oturan hemşire adayı, metal müzik dinliyordu. Baktım bir “bağırtı” sesi geliyor, sen ne dinliyorsun dediğimde “metal müzik” cevabını aldım. Oysaki bir hemşireden dinlendirici bir şey dinlemesini beklemiştim.

Yolda karşılaştım çok ilgimi çekti: iki elektrik lambası arasında sarı ışık öyle hızlı yanıp sönüyor ki, sanki ışığı lambalardan biri atıyor, öteki tutuyordu hızlıca.

Yol boyunca verilen sudan çok rahatsız oldum. Su çok acıydı nedense. Acı su ve klimadan gelen hava bile acıydı… İndiğimde, 100 kilometre yol daha gitmem gerekiyordu. 10 YTL (evet on yanlış okumadınız) verdim ve özel bir taksiyle 100 kilometre daha gittim…ve yolculuk bitti…!

Yol boyunca yanımda hissettiğim Faruk Sezer’e teşekkür ediyorum.
Gelmeden önceki akşam, yemek fikrini ortaya atan ve bunu uygulayan, Yasemin, Kübra, Emine ve İbrahim’e teşekkür ediyorum. Gerçi İbrahim az kaldı ama sorun değil. Şehzade Konağı’nda boşanma üzerine bu kadar eğlenceli bir sohbet, dünyanın başka şehrinde olmuyordur herhalde-:::))) Porselen makyaj, Mü ve/veya Nü olduğunu anlamadım-:) Mü(Nü)kellef hakkındaki konuşmalar da fena değildi.

Dersanemizin bana göre en vefalı öğrencisi Ali Sarı'yı bu vesileyle hatılatmak istiyorum...

Wednesday, June 13, 2007

eskişehir'e ve eskimeyenlere ( gönderen compir)

mavi duvar - haramiler

Saturday, June 09, 2007

İktisat Teorisi Final Sınavında Çıkan Sorular....!


Değerli Dostlar,


İktisat Teorisi Final Sınavında Çıkan ve

Kalem Oynatmadan Yapabileceğiniz






Soruları Burda İLan ediyorum.... Eğer yapamadıysanız,

Klasik Bir GDD (açılımının ne olduğunu bilmeyenler bilenlere sorsun:) (isteyen Keynesyen bir GDD durumuna doğru kayabilir, Allah IS eğrinizi sola kaydırmasın:) durumu ile karşı karşıyayız...


1. Milli gelir , akım değişkendir

2. İhtiyacın tanımı

3. Talep Eğrisi Düşey Eksene Paralel Olursa esneklik sıfıra eşittir!

4. Eşürün eğrileri üzerindeki girdileri arasındaki ikame - Marjinal Teknik İkame Oranı (Bunu derste 673 kere söylediğimden eminim:)

5. Pozitif dışsal ekonomilerin varlığında ne olur? Uzun Dönem maliyet eğrileri olduğu gibi aşağıya kayar (ÇOOOOK basit bir soru:)

6. Kapanma Noktası Fiyat = Ortalama Değişken Maliyet

7. Fiyat Farklılaştırması (Şehir İçi otobüs fiyatları tam ve öğrenci, sanırım bu soruyu yapmak için iktisat dersi almak geremiyor:)

8. Kar Maximizasyon Koşulu 1000 Kere söyledim MR = MC

9. Bir girdiye olan Talep hangisi gösterir. Özellikle altını çizdirmiştirmiştim! Sermayenin marjinal ürün hasılat eğrisi

10. Genel denge analizinin varsayımları, Üretim ve tüketim farklı yer ve zamanda yapılyor diyor, hayır aynı yer ve zamanda yapılıyor dostlar...


Buraya kadar vize zaten, bu soruları rahatlıkla yaparsınız zaten...!


11. Talep yanlı iktisatçılara göre ekonomik istikrarsızlığın nedeni nedir? Taleptir:):):) ne olacak şıklarda Harcamalar sırıtıyor:) Çok beleş bir soru...

12. Hangisi yatırım değil, Hisse senedi ve tahvil alımları... Bunu birinci sınıflar bile yapar:):):)

13. Keynes göre tasarruf ve tüketim neye bağlıdır? Gelire neye bağlı olacak:)

14. C = 300 + 0,75 Y d Yd = 100 ise basit mantık formülde yerine koy 375:) Aynısını hafta sonu bir araya geldiğimizde ve ek ders yaptığımızda tahtada çözmüştüm, Yazmıştınız:)





15. Hızlandıran Modelinin Tanımı vermişler ne olduğunu soruyorlar, verdiğim 6 sayfalık notta var okursunuz:)

16. Miktar Kuramına göre para arzındaki artış neyi etkiler. M* V = P* T V ve T sabit geriye sadece fiyatlar genel düzeyi kalıyor:):):) 1000 kere de bunu söylemiştim:):):)

17. Miktar Kuramının Tanımı (Çok Basittt)

18. Likidite Tuzağı ( A şıkkında Maliye Politikası önemsiz, Para Politikası önemlidir diyor) Arkadaşlar pardon ama derste LM eğrisinin yatay olduğu bölgede ki Çenk Karakuzu çok iyi bilir:):):) para politikasının etkisiz olduğundan dolayı Keynes'in devleti maliye politikasıyla mudaheleye çağırdığını anlattık... Lütfen yaneeee:):):)

19. LM eğrisinin eğimini sormuşlar...(6 sayfalık not lütfen:) ve derste de söyledik

20. Dışlama Etkisinin Tanımı

21. Dışa açık bir ekonomide harcama kalemleri (GSMH) arasında hangisi yoktur.

GSMH = C + I + G + X, gıcıx yani:):):) sadece tasarruflar yok...

22. AD sabit AS sola kayıyor ne olur diyor? çok basit fiyatlar yükselir, milli gelir düşer, bunu geçen sene öğrendiklerimizle bile yapabilirsiniz

23. Friksiyonel İşsizliğin tanımı

24. Sermayenin Altın Kuralı Düzeyi , son derste söyledik

25. Maliye Politikasının Tanımı..

26. Reel konjonktür Dalgalanmaları modelinde çıktıdaki kısa dönemli dalgalanmaların nedeni nedir? Arkadaşlar son ders veridiğim notta vardı, artı Cuma grubunda yalnışlık oldu notta var olan bu cümleyi aynen yazdırdık:):):) Para arzının istikrarsızlığı...


Şikayetlenen arkadaşlar, güzide turizm bölgemizde gelen ve akademik kariyer heyecanıyla yanıp tutuşan Meltem, güzide turizm bölgelerimize tur organize edip halkımızın tatilini iyi geçirmesine neden olan Şerif ve Zonguldak ilinden Eskişehir'imize teşrif eden ve Seriş ve Meltemin heyecanına ortak olan değerli Hacer Funda Kalıncı,

görüyorsunuz tam 26 soruluk kalemsizlike yapılabilecek sorular!!!


Ey Emrah Pekşahin'in yeni ev arkadaşı ve dersanemizin en centilmen öğrencisi Hakan Kuzgun beyefendi, Eskişehirimizin kursumuzda başarılı temsilcisi, Ebru, Seçil Deniz (dikkat ediniz lütfen ARZ = SEÇİL, TALEP = DENİZ), Gülçin Yardımcı, (ve tabi ki onun oğluna hediye olarak çikolatan büyük, arabadan küçük:) hediye aldırmak isteyen değerli ablası:):):)Adana'dan ilimize gelen Kemal kardeş (Kemal görüyorsun yapılmayacak soru yok) Vizeden 94 alarak muhalefet saflarını sıklaştıran ve iktisatçı olmaya karar vermiş bayan Erdekli AAA :) (nazar değmesin diye Ayşenin ismini tam yazmıyorum), şu anda turizm bölgesinde turistlerin canını kurtaran:) Emrah Pekşahin, dersanemizin en maço:) (şahitler var Çenk kıvırma:)) ve aynı zamanda en delikanlı öğrencilerinden Cenk Karakuzu, Bodrumun Gülleri Özer ve Mehmet:),


saat 01:42 oldu yoruldum isim saymaktan:)


ve diğerleri Nihan Mühürcü (muhalefet 2:) (Rize), Gülen& Tuğba Dilek (yalnış anlaşılmasın akraba onlar , birisi antikadır:):):) , Süleyman Büyükatılgan(sen akıllısın son anda halletmişsindir:), İzmir Tire'den kontör yükleyerek telsim hatlarını blöke eden:) Yasemin Çankaya, ek ders ek ders diye tutturan Yusuf Örs kardeş, Hazreti Kübra Gündar:), Redd grubunun dersanemizdeki fahri üyesi İsmail Alkin, avukatlık dünyasının en sakin hanımı Emine Kutlu:),


ve benim biricik devamında hiç ama hiç aksama yapmayan derslere her zaman çalışıp gelen, öğrencim GÖKÇİN ÇETİN (bu çabasını takdir ediyorum) ,


aslında o gün o kalemi sana hediye edecektim ama neyse:):):) geçti....


Ali Kesici, İzzet Mert, Faruk Demir, Bahtişen Esgin, Özlem Turcan (asansördeki espride oynayan yan karakter kendisidir, bu konuları sıkı takip eden Hacer Funda Kalıncının dikkatine:), ve Birgül Hanım, Dilek Bayar, Erhan Celepci, Sinan Salmanoğlu, Burcu Pehlivan, Aslı Ölçek, Hatay Ekibi (Emel Güven Erkan&Erman Dikbaş, ve lensli gözleriyle Buz Devrindeki şirin sıncapımız bizim, Nihal :):):), ) kitap okumayı seven İbrahim Ortatepe ve Gürkan, Tanju, (bir dönem beni deli ettin Tanju, :):):) akşam grubuna geçince kendisine hayran kaldığım Ersan Tomakin :), Yasemin oturduğu köşedeki koltuğu hep ihlal eden İbrahim Bunar ( Eminim Emine Kutlu bu meseleyi Avrupa insan hakları mahkemesine götüreecektir:gerçi sen de avukatsın yaaa:):):)):):),


Yani adını burada anmadığım, diğer kahramanlar,

BENİM İKİNCİ SINIFLARIM:)

BU SORULAR SİZİN İÇİN ÇEREZDİR...

HABERİNİZ OLMUŞ OLSUN!!!


AAAHAAA BUNU DA BURDAN TÜM TÜRKİYE'YE

HATTA

7 MİLYARLIK

DÜNYA NÜFUSUNA

İLAN EDİYORUM:):):)


ps: birinci sınıflar, inanın sizin için de böyle bir çalışma harika olurdu ama, isimlerinizi buraya yazacak olursam, malumunuz sayı çokluğunda dolayı sitemde izdiham yaşanabilir:):):) Bu izdihamda bazılarınızın isimlerinin ezilmesine gönül razı olmaz doğrusu..
sizi düşünüyorum..
duygusal ve utangaç örtmeniniz:)

Ayrıca ismini zikredemediğim değerli öğrenci arkadaşlarım! artık kusura bakmayacaksınız! zira saat çok geç oldu...

Sinsi Tramvaylar...


Bu şehrin tramvayları çok sinsi. Karşıdan karşıya geçerken siz şehrin gürültüsünde
kaybolduğunuzu farketmediğiniz bir anda, bir de bakıyorsunuz yanınızda bitivermiş birisi.
Özellikle yaz aylarının gelmesiyle beraber insanların çok hareketli olması, vatmanlara bugünlerde zor anlar yaşatıyor. Bir de bakıyorsunuz birisi, tramvayın önüne ya atlamak üzere,
ya da son anda duyduğu acı korna sesinin irkiltici etkisinde fenalarda. Bazen yolcu olarak siz geriliyorsunuz, zira birisine çarpan araçta bulunmak hoş bir duygu olmasa gerek. Geçen gün böyle bir olay oldu, ve inanın kendimi çok kötü hissettim. Ne diyelim, Allah tramvaylara akıl fikir versin:):):)

Thursday, June 07, 2007

Büyük Yolculuklardan Önce Duygulanirim...


Yanılmışım....!
Hem de çok kere...!

Bir Alim... Bir Nasihat...


Kimse kızmasın, nefsime yazdım....

Kendimizi ifade etme meselesi, her şeyin merkezine kendimizi oturtma meselesi büyük bir yanılmadır. Bu bazen ifadeyle olur.

Bazen tavırla olur. Yaptığımız bir iki şeyden örnek vermek için fırsat kollarız. Bunlar insan tabiatında olan şeylerdir. Bunları yenme, Allah'la uzun irtibata bağlıdır. Kendimizi nazara verme, insanın hamlığındandır.

"Hakk ifade edilsin; ama ben de ifade edileyim.." Bunlar şeytanî mülâhazalardır. Bozuk tabiatımızın hırıltılarıdır. "Temelde her şeyi Allah yapıyor" demeli. Cenab-ı Hakk, vaade vefada bizi hulfe itmesin. (Vefasızlardan eylemesin.)

Kendini nazara verme, kendini ifade etme, yaşlılık hastalığıdır. Bundan, iradenin hakkını vererek kurtulabilirsiniz. "Ben"in tepesine iradî olarak balyozla vurmak lazım.

Monday, June 04, 2007

Bu fikri seviyorum...


Tolstoy, bir öyküsünde
şu görüşü dillendirir:
Eğer birisinden nefret edersen,
senin kalbine nefret bulaşır.

Sunday, June 03, 2007

Ferhat Göçer ve Havsa Mula Dueti (Yastayım)

Uluslararası Türkçe Olimpiyadının çoskusu bu sene daha fazla. Sağolsun, Mehmet , www.compir.net kendi blog sitesinde Ferhat Göçer'le Yarışmanın Birincisi Makedonyalı Havsa Mula duetini YouTube'dan link vererek koymuş, duygularima tercüman olmuş. Ferhat Göçer'in şaşkınlığına siz de şaşkın kalacaksınız. Duygulanmamak elde değil....


Thursday, May 31, 2007

Açıköğretim Fakültesi İktisada Giriş Çıkmış Sorular...


Değerli Öğrencilerim, sınavlarda hepinize başarılar diliyorum. (İktisatçi:)
İKTİSADA GİRİŞ FİNAL SINAVI ÇIKMIŞ SORULAR
Önemli Not: Vize kısmından en az 15 - 18 sayısında soru gelme ihtimali vardır, Bu bakımdan vize kısmını bol bol tekrar etmeyi unutmayınız!

1. toplam üretimin işgücü ve sermaye stokuna oranına ne ad verilir? (Toplam Faktör Verimliliği)
Kaydi Paranın tanımı
2. İtibari Para
3. Fırsat maliyet (Alternatif maliyet)
4. Üretici dengesinin sağlandığı nokta (MR = MC)
5. Arz Kanunu: Fiyat ve miktar arasındaki doğru yönlü ilişki
6. Dışsallığın tanımı
7. MPS = 0,40, MPI = 0,10, Vergi çarpanı kaçtır?
8. Vergi çarpanı = 1, Harcama Çarpanı = 2, ∆T = 250 , ∆G = 250 sonuçta milli gelirin son durumu nasıl olur?
9. Negatif Dışsallık
10. Ekonomik büyüme oranı
11. GSMH’nın tanımı (özellikle yurtiçinde üretilen diyorsa özellikle GSYİH).
12. Tam Esnek Talep
13. Tam İnelastik talep
14. Tekelcide kar maksimizasyonu
15. Normal mal
16. Bir kuaförün diğerlerine göre ucuz saç kesmesi nedir? (Alıcılar arasında fiyat farklılaştırması olabilir)
17. Emek bir birim arttığında toplam gelirde meydana gelen değişme ( Marjinal Ürün geliri). Emek bir birim arttığında toplam üretimde meydana gelen değişme nedir soruyorsa o zaman Marjinal Fiziki Ürün olacak cevap).
18. Bir firmanın üretime devam edebilmesi için aşağıdakilerden hangisi olması lazım. Fiyatın (P) veya ortalama geliri (AR), Ortalama Değişken Maliyetten daha yüksek olması lazım.
19. Denge sağlanmışken, fiyat sabit kalıyor ama buna rağmen miktar artıyorsa, arz ve talep nasıl yer değiştirmiştir?
20. Toplam Arz eğrisi nasıl sağa kayar?
A) Doğal felaketler
B) İdeal hava
C) Maliyet Artışı
D) Yatırım Açığı
E) Ücret fiyat yükselmesi
21. MPS = 0,30 iken, MPC = ? bunu sözel olarak soruyorlar yani aynen şöyle : marjinal tasarruf eğilimi 0,30 iken, marjinal tüketim eğilimi kaçtır?

İKTİSADA GİRİŞ ARA SINAV SORULARI

1. Mikro İktisadın tanımı
2. Fon talebi ve arzı faiz oranı hakkında; fon arzı artarsa, denge faiz oranı düşer, çünkü arz eğrisi sağa kayar
3. Yay esnekliğinin tanımını vermiş cevabını istiyor. (iki nokta arasında)
4. Tam rekabetin özellikleri verip ne olduğunu soruyor
5. Devletin fiyatlara müdahalesi ile ilgili soru.
6. İhtiyacın özellikleri (cevap : ihtiyaçlar sınırlıdır, aslında sınırlı olan neydi???)
7. Toplam rantın tanımını vermiş ve ne olduğunu sormuş
8. Üretim imkanları eğrisi özel olarak tanımını vermiş ve soruyor?
9. Toplam faydadan marjinal faydayı bulma sorusu
10. Tam rekabette fiyat neye eşittir? Marjinal gelire ve diğer piyasalardan farklı olarak ortalama gelire…
11. Hangisi ürün farklılaştırması değildir sorusu …
A) Promosyon B) Ambalaj C) Tadı değiştirme D) Reklam E) Malı daha kaliteli yapma F) hepsinin aynı standartta olması
12. İktisat politikasının tanımını soruyorlar
13. Bir firmanın piyasada tek satıcı olabilmesi için hangi şartlar olması lazım A) yakın ikamesi olmayan mal satmak B) Homojen mal satmak
14. Bedavacılık sorununun tanımını yazmışlar, ne olduğunu soruyorlar….
15. Fiyat 10’dan 20’ye çıkmış Miktar ise 200’den 150 ‘ye düşmüş Ed =? (eğer bir şey demiyorsa burada nokta fiyat esnekliği hesaplanacak, ama özellikle yay esnekliğini istiyorlarsa o zaman yay esnekliğini hesaplamak lazım..)
16. Optimal girdi kullanımı ile ilgili soru ( 6. ve 9. üniteden cevapları var, notlara bakın ipucu : MRP = Pf
17. Aşının dışsal fayda sağlamasını sormuşlar
18. Piyasada talep 300 iken, arz 120 birimdir. İşte bu durumda ne olur? (KITLIK)
19. Tereyağı ile margarini ikame mal olarak düşünelim. Buna göre, tereyağı fiyatını arttırarak, margarine olan talep ne olur.(talep artar)
20. İşçi 100 --- 200
TR 100.000 ------- 150.000 MRP =?
21.Betimleyici İktisadın tanımını sormuşlar.
22. kaynak kullanımı etkin olmayan noktayı sormuşlar ÜİE’de.
23. Normatif İktisat
24. Tekel piyasasında toplam gelir eğrisi neden çan eğrisi biçimindedir.
25. Spesifik vergi
26. Serbest mal ve dışsal fayda
27. Üretim imkanları eğrileri verilmiş çeşitli şıklarda bunlardan hangisi ekonomik büyümeyi kastediyor diye soruyor.
28. Tekelde talep eğrisi hangi durumda üretimi ve satışları fiyatı azaltarak satış hasılatını arttırabilir. Nerede zarar eder.
29. Tekel piyasasında toplam gelir eğrisi neden çan eğrisi biçimindedir.




Wednesday, May 30, 2007

Şehrimin Yağmurları...

Bugün tam evden çıkarken saat 19:00'deki dersime yetişmek üzereyken, birden yağmur başladı sanki... Yağmur altında ilerleyemedim, yağmur doluya dönünce, başıma taş yağıyor hissine kapıldım. Kendimi zar zor otobüs duraklarından birisine attım. Bir avuç insan durağa sığınmışlar. Beni de hemen yanlarına aldılar, sonra durakta beklerken, bekleyenlere kısa mesaj gönderdim, "Olumsuz hava şartlarından dolayı sanırım, geç kalıyorum:)" Yalnız gelen cevap dikkate değerdi: "Eriyecekmisin yağmurdan, biz nasıl geldik-:)". Takdir edersiniz, bu mesajdan aldığım cesaretle sığınaktan çıktım ve yürümeye başladım. Strateji: Tramvay durağına ulaş, tramvaya bin. Her tarafta dizime kadar su akıyor. Yollarda ilerlemeye çalışan üç beş insan şaşkın. Nereden geçeceğiz diye... Neyse dolu hem hacmini büyüttü, hem şiddetini artırdı, ne oldu? Hala başım ağrıyor. Yolun sol tarafında sular o kadar fazlaca birikmiş ki, sağ tarafa geçemiyorum:) Ayakkabımın içine su doldu, çoraplarım sırıl sıklam, ve ben tramvay durağına güç bela ulaştım. Ama tramvay durağının tam önünde tramvayın duracağı raylar dopdolu çamurlu suylar. Bekledim, diğer yönden gelen tramvay hareket etmiyordu, görünen o ki, benim tramvayımdan da ses seda yoktu.. Güven görevlisi de beklemyin deyince kara kara düşünmeye başladım. Etrafta taksi bile bulmak mümkün değil... Taksi bulsa, her tarafın sularla çevrili, taksiye ulaşmak mümkün değil...
Trafik tıkandı, arabalar çoğalmaya, korna sesleri yükselmeye başladı, arabasıyla hız yapanlar sular kenarlara sıçratmakta beis görmüyorlardı. "Trafik felç olmuştu" şeklinde sürekli duyduğum durum tanımlamasını fiilen yaşıyordum. Tramvay durağının arkasına geçtim, arabası olan birisinden rica ettim ve yolun karşı tarafına arabayla geçtim. Sonra, gideceğim yere yayan gitmeye karar verdim. Ayakkabılarıma dolan su, çoraplarımı kayganlaştırıyor, foşur foşur sesler çıkıyordu yürürken. Pantolonum yağmurun suyuna sarılmış, yerçekimiyle işbirliği yapıp, prim vererek beni aşağıya çekiyordu. Yürüdüm gittim öylece, sonra mesajı çeken arkadaşım, "İçime dert oldu, kırıldın mı?" diye yeni bir mesaj yollamış... Ben de "kefeninle beraber geliyorum:)" diyerek mesaj çektim.
Sonra??? Meslek hayatımın en ilginç 2 saatini daha geride bıraktım. O eziyetleri hoş birer anıya dönüştürerek... Şimdilik Eskişehir'den bu kadar, stay tunning...(Yani bizden ayrılmayın:)