Friday, February 27, 2009

Dipnotlar...

Dipnotlar

1. Sivas`ta hala, teyze yerine kullanılıyor. Azerbaycan`da da böyle. Azerbaycan`da teyze yerine hala kullanılıyor.

2. Ahmet Hamdi Tanpınar “Huzur” isimli romanında, “meşk defteri” nden bahsediyor. Bugünlerde ingilizceye çevrildiği için gündemde olan bir roman. Batı`nın itirafına göre, `bu eseri keşfetmekte geç kalmışlar` mış. Bu romanda meşk defteri pratik yapılabilen bir defter anlamına geliyor. Azerbaycan`da da, meşk, idman anlamında kullanılıyor.
3. Huzur`da harika edebi ifadeler var : “Onun için aşk, hislerin kelimelerle israfı değil, Mümtaz`ın ruhundaki fırtınaya olduğu gibi kendisini teslimdi”.

4.Huzur. Akıntı yerlerinde, harap rıhtımlarda, dalgalar çırpınıyordu. Nuran:
- Ayın çamaşırları yıkanıyor, dedi...
5. Huzur`dan. Havuç yiyen sarıya, pancar yiyen kırmızıya boyansa ))))

6. Huzur`dan. Belki bir insan hayatı zamanın fırınında ateşe attığımız bir kağıt kadar çabuk yanıyor.
7. Huzur`dan. Macide... Dudaklarında tebessümün balı.
Macide... – Ama bir derdi olacak galiba, sesi adeta kanıyor.
8. Huzur`dan. Karanlık su, yıldızların uzattığı büyük mücevher salkımlarıyla dolar...
Huzur`dan. “Bu musiki beni saatlerce çiğnedi. Bazan kendimi ilahi bir hamur haline girdim sanıyordum...”

9. Huzur`dan. Suat için söyleniyor. “Birgün Boğaz`da hep beraber gezinirken bir köpek yavrusunu, şartlarına göre fazla mesut diye denize attı. ... Bir köpek bu kadar mesut olmamalıymış.”

10. Huzur`dan. Eve ilk geldiği gün Mümtaz ona, bir kısmı henüz çiçekli meyva ağaçlarını “cariyeleriniz...” diye takdim etmişti.
11. Huzur bitti. Ben devam ediyorum. ))) Şehir`de gezinirken gördüm. Adam, mekanın üzerine şöyle yazmış : “Ana ve Uşag Kafesi”. Herhalde, Türkiye`li birisi bunu görse, ne yani anaların ve çocukların kafeste saklandıkları yer mi varmış cidden?”. Bir kafe var, ve adam, buna bu şekilde, bir isim vermiş. Garip yane )))
12. Oscar Ödül töreninin tekrar yayınına denk geldim NTV`de. En iyi kadın oyuncu ödülünü alan, Kate Winslet, Oscar küreciği elindeyken yaptığı konuşamada, Bu konuşmayı 8 yaşımda banyo aynasının önünde yapıyordum. Ama elimde bu ödül değil de, şampuan kutusu vardı” dedi. Bir insanın hedefe odaklanması tarafından bu hadiseye baktım ve çok etkilendim. Çoğu zaman kötü örnek olmalarıyla gündeme gelen, aktörlerden olumlu şekilde etkilendiğim için sevindim.
13. Eski türkçede `kişi` , erkek adam anlamında kullanılıyor. Mesela, Refik Halid Karay`ın Memleket Hikayeleri isimli kitabındaki “Küs Ömer” adlı öyküde, bu ipucunu bulmak mümkün. Halk, “Aferin dişiye, nasıl kurnazmış, kişisini kurtardı” diye söyleşiyorlardı.
14. Refik Halid Karay, Memleket Hikayeleri, Sus Payı isimli öykü : “Şimdi anlıyordu ki milletin çıkarları üzerine titreyen kuvvetli bir kalp gerekti, onu uyarmalı, zorlamalıydı”.

14.12.2008 Refik Halid Karay`ın Memleket Hikayelerini, İnkilap yayınevinin 19.baskısından okuyup bitirdim. “Bir Saldırı” ve “Ayşe Yazgısı” çok etkileyici.

Thursday, February 19, 2009

Ayıptır Söylemesi







İşimiz eğitim olunca, yaptığımız faaliyetler de eğitimin farklı tatları arasında arzı endam etmektedir. Bu bağlamda, Azerbaycan`ın üç şehrine yapılacak bir gezi teklifi bana iletilince zevkle kabul ettim. Program`da Şeki, Gah (Gax) ve Zagatala`ya gidilecek ve orada üniversiteye hazırlanan öğrencilerle görüşülecekti. Bana da motivasyon eğitimi görevi düştü. Yaklaşık üç yüz cıvarında üniversiteye hazırlanma aşamasında olan öğrencilere yönelik bir motivasyon eğitimi hazırladım apar topar. Bunun lütuf olduğunun farkındaydım. Çünkü ilahi irade, kısa bir zamanda çok insanın hayatına müsbet anlamda katkı yapma imkanı sunmuştu bana. İlk durağımız, Şeki oldu. Şeki`nin ismini bugünlerde yeteri kadar duyduğunuzdan eminim. Çünkü Azerbaycan`ın dahi şairi Bahtiyar Vahapzade Şeki doğumlu. Kendisine Allah`tan rahmet diliyorum. Bahtiyar Vahapzade, bana sanki Necip Fazıl Kısakürek`in kardeşiymiş gibi geliyor. İkisinin de yüzlerinde çilenin fırça izlerini çıplak gözle bile görmek mümkün. Her ikisi de fikir çilesi çekmenin asaletini çehrelerinde gururla taşıyorlardı. Umuyorum ki, bu yazı, Türkiye`li kardeşlerimizi Bahtiyar Vahapzade hakkında daha geniş araştırma yapma merakı uyandırsın.

5 – 6 – 7 – 8 Şubat 2009 Perşembe`den Pazar`a Azerbaycan`ın bu güzel bölgelerini ziyaret etmiş olduk. 5 Şubat günü Şeki`deydik. Öğleden sonra öğrencilere eğitimle ilgili sunumlarımızı yaptıktan sonra yol yorgunluğuyla dinlenirken acıktığımızı ve akşam yemeğı için bir şeyler yapmamız gerektiğini farkettik. Saat oldukça geç olmasına rağmen Şeki`de ünlü mekanlardan birine doğru yola koyulduk. Azerbaycan`da ismi `Piti` olan çok özel bir yemek yiyecektik. Fotoğraflarda görüyorsunuz. Piti, et ve kuyruk yağıyla 17 saatte pişiyormuş. Tabi biz acemi olduğumuz için kendimizce yöntemler icat ederek Piti yi yemeğe çalıştık. Sağolsun, garson, zamanında yetişti ve bizi yapmak üzere olduğumuz vahim bir hatadan ))) son anda döndürdü. Evvela, yağlı kısımların uzun süre etle sarmaş dolaş kaynaması sonrasında oluşan suyu tabağınıza önceden doğradığınız ekmeklerin üzerine döküyorsunuz. Ekmekleri bu kesif yani yoğun et suyunda ıslatıp yedikten sonra sıra etleri yemeğe geliyor. )))

Resimde de görüldüğü gibi, Piti, özel bardak gibi kapta geliyor. Hani Türkiye`de nasıl ki, kiremit köfte kiremit tabakta gelir, burda da öyle. Ben hemen etleri yağlı kısımda ayırıp yemek için yelteniyordum ki, garson bey, hata yaptığımı Şeki insanına ait o güzel ve tatlı üslüpla anlattı. Sonra da nasıl yememiz gerektiğini bize uygulamalı olarak gösterdi. Etlerle yağları, ezerek birbirine karıştırdı. Sofrada çok güzel salatalar ve aperatif yiyecekler vardı. Sofra gerçekten muhteşemdi. Nihayet, beyaz yağların etlere tamamen hopturulduğu bulamaç olmuş bir yiyecek ortaya çıktı. Ve inanmayacksınız ama, yağ yiyemeyen ben, o yiyeceği yedim. Sanırım, terkibi aşırı besin değeriyle zenginleştirilmiş bir yemek yemişim. ))) Gece sabaha kadar uyuyamadım desem yeridir. Sabah uyandığımda hala acıkmamıştım. Böylece, Azerbaycan mutfağında bir tadı daha tanımış oldum. Masada duran içecekler ise, kalsiyumu magneziyumu yüksek olan dağlardan akıp gelen mineral su.

Bu arada, ayı resmini nerede bulduğumu merak ediyorsanız hemen söyleyeyim. Yolda gelirken, bir dinlenme tesisinde çay içelim dedik. Işte bu dinlenme tesisinde onu görünce çok şaşırdım ve bir kaç kez fotoğrafını çekdim.

Bunun dışında, Azerbaycan`ın Gah ve Zagatala şehirlerinin harika yerler olduğunu da görmüş oldum. Her iki şehir çok düzenli ve temiz. Dağ havasını insanı resmen dinlendiriyor. Şehrin gürültüsünden çok uzaktasınız. Kulak tırmalayan hiç bir ses yok. Öyle rahat bir uyku çekiyorsunuz ki. Yorgunsanız bunun ismi, deliksiz uyku oluyor. ))) Gah`ta insanların mantalitelerinin ise çok yüksek seviyede olduğunu gördüm. Şöyle ki, Türkiye`de, elektrik borcunun ödenmesi konusunda çok sıkıntı yaşandığı hepimizin malumu. Gah`ta elektrik faturasını ödeme yüzdesi 94. Yani Gah`ta yaşayan her 100 insandan 94`ü borcunu düzenli ödemektedir. Gah, turizm konusunda da çok ileri düzeyde. Dağların koynunda, sessizliğin kucağında bir belde. Şehrin dağlar olan kısmına geçtik, soğuktan donuyorduk, geri şehir merkezine geldik, hava çok ılımlıydı. Böyle iki farklı hava durumunu aynı anda size sunabilen bir yer. Yazın bile, geceleri soğuk olabiliyormuş. Seminerimize katılan öğrencilerin davranışlarında da dağ havasının ve sağlıklı ortamın onları nasıl zinde tuttuğunu açıkça gördük. Öğrenciler gülerken ve bizi alkışlarken adeta salonu inletiyorlardı.

Son bir not: yazının başlığı neden `Ayıptır Söylemesi` ? Biliyorsunuz, Türkiye`de insanlar bir şeyler yediklerine dair hikayeleri başkalarına naklederken, söze hep `Ayıptır Söylemesi` gibi bir izin ve özür cümlesiyle başlarlar. Bizim burda yaptığımız da bu müstesna ananeye sadık kalmaktır. Bu yazıyla birlikte, yemekleri anlatan blog kardeşlerimizin reytinginden azcık çalmış olduysak, böylece sürçü reyting yaptıysak affola. )))

Selamlar, sevgiler...!