Thursday, May 31, 2007

Açıköğretim Fakültesi İktisada Giriş Çıkmış Sorular...


Değerli Öğrencilerim, sınavlarda hepinize başarılar diliyorum. (İktisatçi:)
İKTİSADA GİRİŞ FİNAL SINAVI ÇIKMIŞ SORULAR
Önemli Not: Vize kısmından en az 15 - 18 sayısında soru gelme ihtimali vardır, Bu bakımdan vize kısmını bol bol tekrar etmeyi unutmayınız!

1. toplam üretimin işgücü ve sermaye stokuna oranına ne ad verilir? (Toplam Faktör Verimliliği)
Kaydi Paranın tanımı
2. İtibari Para
3. Fırsat maliyet (Alternatif maliyet)
4. Üretici dengesinin sağlandığı nokta (MR = MC)
5. Arz Kanunu: Fiyat ve miktar arasındaki doğru yönlü ilişki
6. Dışsallığın tanımı
7. MPS = 0,40, MPI = 0,10, Vergi çarpanı kaçtır?
8. Vergi çarpanı = 1, Harcama Çarpanı = 2, ∆T = 250 , ∆G = 250 sonuçta milli gelirin son durumu nasıl olur?
9. Negatif Dışsallık
10. Ekonomik büyüme oranı
11. GSMH’nın tanımı (özellikle yurtiçinde üretilen diyorsa özellikle GSYİH).
12. Tam Esnek Talep
13. Tam İnelastik talep
14. Tekelcide kar maksimizasyonu
15. Normal mal
16. Bir kuaförün diğerlerine göre ucuz saç kesmesi nedir? (Alıcılar arasında fiyat farklılaştırması olabilir)
17. Emek bir birim arttığında toplam gelirde meydana gelen değişme ( Marjinal Ürün geliri). Emek bir birim arttığında toplam üretimde meydana gelen değişme nedir soruyorsa o zaman Marjinal Fiziki Ürün olacak cevap).
18. Bir firmanın üretime devam edebilmesi için aşağıdakilerden hangisi olması lazım. Fiyatın (P) veya ortalama geliri (AR), Ortalama Değişken Maliyetten daha yüksek olması lazım.
19. Denge sağlanmışken, fiyat sabit kalıyor ama buna rağmen miktar artıyorsa, arz ve talep nasıl yer değiştirmiştir?
20. Toplam Arz eğrisi nasıl sağa kayar?
A) Doğal felaketler
B) İdeal hava
C) Maliyet Artışı
D) Yatırım Açığı
E) Ücret fiyat yükselmesi
21. MPS = 0,30 iken, MPC = ? bunu sözel olarak soruyorlar yani aynen şöyle : marjinal tasarruf eğilimi 0,30 iken, marjinal tüketim eğilimi kaçtır?

İKTİSADA GİRİŞ ARA SINAV SORULARI

1. Mikro İktisadın tanımı
2. Fon talebi ve arzı faiz oranı hakkında; fon arzı artarsa, denge faiz oranı düşer, çünkü arz eğrisi sağa kayar
3. Yay esnekliğinin tanımını vermiş cevabını istiyor. (iki nokta arasında)
4. Tam rekabetin özellikleri verip ne olduğunu soruyor
5. Devletin fiyatlara müdahalesi ile ilgili soru.
6. İhtiyacın özellikleri (cevap : ihtiyaçlar sınırlıdır, aslında sınırlı olan neydi???)
7. Toplam rantın tanımını vermiş ve ne olduğunu sormuş
8. Üretim imkanları eğrisi özel olarak tanımını vermiş ve soruyor?
9. Toplam faydadan marjinal faydayı bulma sorusu
10. Tam rekabette fiyat neye eşittir? Marjinal gelire ve diğer piyasalardan farklı olarak ortalama gelire…
11. Hangisi ürün farklılaştırması değildir sorusu …
A) Promosyon B) Ambalaj C) Tadı değiştirme D) Reklam E) Malı daha kaliteli yapma F) hepsinin aynı standartta olması
12. İktisat politikasının tanımını soruyorlar
13. Bir firmanın piyasada tek satıcı olabilmesi için hangi şartlar olması lazım A) yakın ikamesi olmayan mal satmak B) Homojen mal satmak
14. Bedavacılık sorununun tanımını yazmışlar, ne olduğunu soruyorlar….
15. Fiyat 10’dan 20’ye çıkmış Miktar ise 200’den 150 ‘ye düşmüş Ed =? (eğer bir şey demiyorsa burada nokta fiyat esnekliği hesaplanacak, ama özellikle yay esnekliğini istiyorlarsa o zaman yay esnekliğini hesaplamak lazım..)
16. Optimal girdi kullanımı ile ilgili soru ( 6. ve 9. üniteden cevapları var, notlara bakın ipucu : MRP = Pf
17. Aşının dışsal fayda sağlamasını sormuşlar
18. Piyasada talep 300 iken, arz 120 birimdir. İşte bu durumda ne olur? (KITLIK)
19. Tereyağı ile margarini ikame mal olarak düşünelim. Buna göre, tereyağı fiyatını arttırarak, margarine olan talep ne olur.(talep artar)
20. İşçi 100 --- 200
TR 100.000 ------- 150.000 MRP =?
21.Betimleyici İktisadın tanımını sormuşlar.
22. kaynak kullanımı etkin olmayan noktayı sormuşlar ÜİE’de.
23. Normatif İktisat
24. Tekel piyasasında toplam gelir eğrisi neden çan eğrisi biçimindedir.
25. Spesifik vergi
26. Serbest mal ve dışsal fayda
27. Üretim imkanları eğrileri verilmiş çeşitli şıklarda bunlardan hangisi ekonomik büyümeyi kastediyor diye soruyor.
28. Tekelde talep eğrisi hangi durumda üretimi ve satışları fiyatı azaltarak satış hasılatını arttırabilir. Nerede zarar eder.
29. Tekel piyasasında toplam gelir eğrisi neden çan eğrisi biçimindedir.




Wednesday, May 30, 2007

Şehrimin Yağmurları...

Bugün tam evden çıkarken saat 19:00'deki dersime yetişmek üzereyken, birden yağmur başladı sanki... Yağmur altında ilerleyemedim, yağmur doluya dönünce, başıma taş yağıyor hissine kapıldım. Kendimi zar zor otobüs duraklarından birisine attım. Bir avuç insan durağa sığınmışlar. Beni de hemen yanlarına aldılar, sonra durakta beklerken, bekleyenlere kısa mesaj gönderdim, "Olumsuz hava şartlarından dolayı sanırım, geç kalıyorum:)" Yalnız gelen cevap dikkate değerdi: "Eriyecekmisin yağmurdan, biz nasıl geldik-:)". Takdir edersiniz, bu mesajdan aldığım cesaretle sığınaktan çıktım ve yürümeye başladım. Strateji: Tramvay durağına ulaş, tramvaya bin. Her tarafta dizime kadar su akıyor. Yollarda ilerlemeye çalışan üç beş insan şaşkın. Nereden geçeceğiz diye... Neyse dolu hem hacmini büyüttü, hem şiddetini artırdı, ne oldu? Hala başım ağrıyor. Yolun sol tarafında sular o kadar fazlaca birikmiş ki, sağ tarafa geçemiyorum:) Ayakkabımın içine su doldu, çoraplarım sırıl sıklam, ve ben tramvay durağına güç bela ulaştım. Ama tramvay durağının tam önünde tramvayın duracağı raylar dopdolu çamurlu suylar. Bekledim, diğer yönden gelen tramvay hareket etmiyordu, görünen o ki, benim tramvayımdan da ses seda yoktu.. Güven görevlisi de beklemyin deyince kara kara düşünmeye başladım. Etrafta taksi bile bulmak mümkün değil... Taksi bulsa, her tarafın sularla çevrili, taksiye ulaşmak mümkün değil...
Trafik tıkandı, arabalar çoğalmaya, korna sesleri yükselmeye başladı, arabasıyla hız yapanlar sular kenarlara sıçratmakta beis görmüyorlardı. "Trafik felç olmuştu" şeklinde sürekli duyduğum durum tanımlamasını fiilen yaşıyordum. Tramvay durağının arkasına geçtim, arabası olan birisinden rica ettim ve yolun karşı tarafına arabayla geçtim. Sonra, gideceğim yere yayan gitmeye karar verdim. Ayakkabılarıma dolan su, çoraplarımı kayganlaştırıyor, foşur foşur sesler çıkıyordu yürürken. Pantolonum yağmurun suyuna sarılmış, yerçekimiyle işbirliği yapıp, prim vererek beni aşağıya çekiyordu. Yürüdüm gittim öylece, sonra mesajı çeken arkadaşım, "İçime dert oldu, kırıldın mı?" diye yeni bir mesaj yollamış... Ben de "kefeninle beraber geliyorum:)" diyerek mesaj çektim.
Sonra??? Meslek hayatımın en ilginç 2 saatini daha geride bıraktım. O eziyetleri hoş birer anıya dönüştürerek... Şimdilik Eskişehir'den bu kadar, stay tunning...(Yani bizden ayrılmayın:)

Böyle işte...



"Put your hand on a hot stove for a minute,
and it seems like an hour.
Sit with a pretty girl for an hour,
and it seems like a minute.
That's relativity."
-- Albert Einstein, physicist

Sunday, May 27, 2007

Bu Ülkede Güzel İşler de Oluyor!

Gecen seneki programi sitemizde yazmıştık… Gerçekten harika, muhteşem ve kıvanç verici bir organizasyon. Gecen sene dünyanın 85 ülkesi, bu sene ise 100 ülkesi katılıyor. Yandan 2006 linkine tıklayıp ayrıntılari öğrenebilirsiniz. Kesinlikle fırsatım olsa, ben de gidip katılmayı düşünüyorum. Bugün dünyanın 100 ülkesinde Türkçe’nin konuşulur olması, dünyanın 100 ülkesinde İstiklal Marşımızın söylenir olması kadar insanı sevindiren bir şey olamaz!!! Geçen sene juri üyeleri arasında Ahmet Özhan, Kenan Işık, Osman Yağmurdereli gibi ünlüler vardı… http://www.turkceolimpiyatlari.org Bu sene kimler var doğrusu merak ediyorum. Geçen sene olimpiyat şarkısını Sertap Erener söylemişti, bu sene harika olacak işte başlıklar

- Hiç Tazmanya Canavarı görmedim:) Tanzanya'dan olimpiyata katılan öğrenciler sürekli kendilerine Tazmanya canavarının sorulmasından ve ülkelerinin bu canavarla anılmasından şikâyetçi. Tanzanya ile Tazmanya canavarının bir ilgisinin olmadığını, sadece isimlerinin çağrıştırdığını…..
- Asia Msangi ise üçüncü kez geldiği Türkiye'de bu kez olimpiyatlara katılacak. Asia, Afrika'nın yalnızlığa terk edilmesine tepki için 'Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar' şarkısını söyleyecek
- Yine Tanzanya'dan Rashida Rashid ise öğretmenlerinin bayramlarda evlerine gidemediklerinden etkilenerek olimpiyatta 'Bu Bayram da Gelemedim' isimli şiiri okuyacak.
- Kadir İnanır ve Fatih Terim taklidi yapan Bangladeşli Nakib Anam Kairul, Trakya şivesiyle fıkra anlatıyor. Koyu Fenerbahçeli Nakib, Fenerbahçeli Tuncay'la tanışmayı çok istiyor.

Saturday, May 12, 2007

Entero In Un Cuore


Bir hançere en yakışan iddia. Başlık İtalyanca ve “Bir kalbe gireceğim” anlamına geliyor. Geçenlerde okuduğum bir kitapta geçiyordu. Gerçekten zekâyı bu kadar fikir çalkantısına ve çevikliğine sürükleyen bu eseri zevkle okudum. Elime aldığımda bırakamadım.

Romanın beni cezbeden taraflarından birisi, bu roman içerisinde başka bir romanda geçen olayların da anlatılması. Bu sayede bir taraftan okuduğunuz romandaki olayların nereye varacağını merak ederken, diğer taraftan da ikinci romandaki hadiselerin seyri sizi kitaba bağlıyor. Sıradan olayların etrafında cereyan eden, psikolojik değinmeler, düz yazının içini o kadar dolduruyor ki, bu doluluk her adım başı size bir fikir kazandırıyor. İşte düşünmek için birkaç cümle;

“Düşün ki, her an ben değişiyorum, her an sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyoruz? Bu kaçan benliklerimizi birbirimizde aramak tecessüsü olmasaydı bir saniye konuşabilirmiydik? Doğru görüş, Konuşmak benlikler arasında bir saklambaç oyunudur.”

Romanda bir yazarın hayatına değiniliyor, kendisine çok hayran olan bazı bayan okurlarıyla herkesten saklı bir şekilde görüşerek, yazara olan hayranlıklarını irdeliyor. Bu bayanlardan bir tanesinden bahsediliyor. Yazarın peşini hiç bırakmayan birisinden. Onunla evlenmek isteyen birisinden. Aralarında bir diyalog geçiyor;

Ø “Senin karın olmak stajı yapıyorum” dedi.
Ø Muvaffak oluyorsun.
Ø Bu akşam çok yorgunsun! dedi
Ø İşte adeta bir zevce gibi söyledin. Kocasının akşamları arasında mukayese yapmağa muktedir bir zevce.

Sevmekle ilgili bir fikir vermesi bakımından şu cümleleri naklediyorum; Alakalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve “sevmek” deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar sui-istimale uğruyor bu kelime.

Toplum hayatına değiniyor. Bir sosyolog gibi önemli bir tespitte bulunuyor; Bir insanın her fenalığa muktedir olabileceği yerde cemiyet iflas etmiştir. Böyle bir sarsıntı devrini geçiriyoruz. Yukarıda kendisiyle dialoğunu anlattığımız bayanla ilgili konuşmalarında o bayanın bohem hayatına çeki düzen verme yönlü tavsiyelerle birçok şey anlatıyor. Aile hayatının önemine değiniyor, yazar, ana olmanın kadınlar açısından ne kadar önemli olduğunu şu cümlelerle anlatıyor;

“Kadının ebediyeti zekâsında değil, rahmindedir. Yeni kadın, yaratıcılığın merkezini şaşırmıştır. Analığa karşı hürmetsizliğimizin cezası hem tabiattan, hem de cemiyetten geldiği için iki misli dehşetli olacaktır. Onun için, ben sana derim ki, saadetin ve idealin ve her şeyin karnındadır. Daima olduğu gibi kâinatı senin karnın idare edecektir!

Doğurma sancısı çekmeyen kadın hayat şiddetinin evcine (en yüksek derece) varmış değildir. Ya erkek? Onların içinde de yaratmak için ruh sancısı çekenler müstesna; baba olamayanlar ana olamayanlardan farksızdırlar.”

Bu eser, bende önemli bir beyin fırtınasına neden oldu. Zaten yazarın amacı da okuru, bu tarafa doğru yöneltmek, kitabın sonunda, “Bir şey anlamak veya anlatmak için değil; sadece beynimin herhangi bir şey çiğnemek için gıcırdayan dişlerinin arasına bir fikir sakızı atmak için” cümlesiyle bu amacını bariz bir şekilde ortaya koyuyor.

Biliyorum, bu kitabın ismini ve yazarını merak ediyorsunuz. Bunu da ben size soruyorum. Bulamayan okurlarımız...:):):) Eminim bu eseri okuduktan sonra siz aynı siz olmayacaksınız.

Anneler Gününüz Kutlu olsun


ANNE Mİ?

Ben hiç tanımadım annemi,
Kollarında hiç uyumadım sarılarak,
Saçları ne renk, kokusu nasıl bilmem.

Siyah beyaz bir resim ve kırık bir çerçeve,
Tozlu raflarda saklıydı annem.

Çocukluğumun kaderi yazılırken mezar taşına,
Geceleri hiç susmadım anne.
Ağladıkça bulutları ıslattım.
Bir anne göğsü zifiri gecede meçhul
Acıktım. Sen yoktun.
Ben hiç doymadım anne.

Bir vakit sürünmeye başlamışım,
Faili meçhul adreslere.
Okşamışlar başımı acıyarak,
Oysa görmemişler gözlerimdeki hedefi.
Ben hep sana gelmişim,
Traverten sokaklarda.
Koşmak istemişim sana,
Ok gibi, yıldırım gibi
Tufan gibi, sel gibi
Biri diğerinden kısa olan ayağımla.
Ben hiç koşmadım anne.

Her gece canlanıp raftaki resim
Giriveriyor düşlerime,
Başakta rüzgâr gibi okşuyor başımı
Yavrum diyor.
Anne diyorum.
Belki biraz şımarmak istiyorum.
Gerçek yalana hamal iken
Gaipte az daha görebilmek seni
Ben gibi kimse bilmez bu hazzı
Çünkü ardında menfur bir sıçrayış,
Ve sabaha dek yatağım da menfi acılar.
Ertesi geceye gebe bir umutla bekledim anne,
Bir lahza görebilmek için seni
Az daha nazlana bilmek için,
Ama sinem gibi parçalar güneş geceyi
Ah! O varlığına oruç gündüzler de,
Ben hiç şımarmadım anne…




Elimde kimseye vermediğim pamuk şekerim,
Çocuk yüreğinde saklı düşlerim,
Ve demir kapının süngüsüne,
Anne. Bu ev bizim diye yazmışım.
Karşı pencereye geçip seni beklemişim,
Bir pencerede bir ömür bitirmişim.
Sen hiç gelmedin,
Ben hiç gitmedim anne

Ne vakit bir çocuk görsem
Ellerinde annesi,
Ne zaman bir ben düşünsem
Yıldızlara uzanan hasret hecesi.
Hey çocuk!!!
Gel sana pamuk şekerimi vereyim.
İsmin cemal mi ziyanı yok.
Benim ki de Ahmet
Be çocuk azıcık merhamet…
Daha sarıl, daha öp anneni ne olur.
Kıskancım yaşamadığım çocukluğuma,
Acılar ruhumda secdesiz,
Her acıda bir vatan,
Ama anne acısı lehçesiz,
Öztürkçesiyle acılar,
Sinemde annesiz.

Siyah beyaz bir resim ve kırık bir çerçeve,
Tozlu raflarda saklıydı annem.

Geceler benlesin,
Gündüz dört parça mermer.
Sen de ben gibi hasret dolmuşsun,
Başka izahsız,
Bu mermer nasıl çatlayacak..
Hey acılarımın gardiyanı toprak.
Seni de İsrafil paklar ancak.
Dağların elverdiğinde denizlere,
Ovalar silip yuttuğunda her şeyi,
Tarumar her yan yüreğim gibi mahşer,
Sen münker nekirsiz kalacaksın,
Belki sorgusuz sualsiz yakılacaksın.
Yan ey kara toprak,
Çocukluğum gibi, gençliğim gibi,
Başka annesizliği sana kim anlatacak.
Sarp kayalardan kopan parça gibi,
Un ufak ettin ya sen beni,
Yüzün ak olmasın kara toprak.
Al beni de al ne olur.
Ölümün rengi ne ki…
Şimdi,
Anneme,
Anneme götürün beni,
Bedenimin ilk şeceresine …
Zerdali renginde daha sararmayayım,
Annemce sarılayım kefenime,
Yokluğunun karanlığında ölüyorum anne!

(Metin Toz’un burukluk terennüm eden bu şiirini yayınlıyorum ki, annelerimizin değerini daha iyi bilelim. Anne hasretinin ne olduğunu bilelim ki, ona göre kendimize ayarlayalım. İnsan kelimesi nisyandan gelir, yani unutmaktan… Hatırlamak lazım değerli dostlar. Metin Toz’un kalemine, yüreğine ve hayal gücüne sağlık diyorum…)

Nagehan Saraçoğlu da annesine yazdığı özel mektupta neler olduğunu bizimle paylaştı;

Annemi ne kadar sevdiğimi, bu dünyada benim için annemin tek olduğunu söyledim. Onun eşinin olmadığını ve her anne gibi, beni her düştüğümde hiç düşünmeden elimden tutup kaldıran olduğunu ve annelerin hakkının ödenemeyeceğiniz yazdım anneme…

Gülşah Duman da annesine yazdığı mektupta şöyle diyor;

Sıcacık ısıtan sevginle her zaman yanımda oldun. İyi ki varsın iyi ki benim annemsin. Senin gibi annem olduğu için Allah’ıma sonsuz şükürler olsun. Seni çok seviyorum biricik anneciğim anneler gününü canı gönülden kutlarım, ellerinden öperim anneler günün kutlu olsun kızın Gülşah..


Anneler günü sorusu(ilgililer hatırlayacaklar :):) : Ayrılma eğiliminin söz konusu olmadığını noktaya ne ad verilir?

Thursday, May 10, 2007

Huzur Evi Ziyaretinden Güzel Kareler....













Sitemizin müdavimleri bilirler... Daha önce Kütahya Yolculuğu (Aşk İçin) ve Prostat Maceram ( Acaba Sonu ne olacak?) isimli iki yazı yaşlılarla ilgili olarak kaleme alınmıştı. Arşivlerden onları inceleme şansınız var. Yakında zamanda Eskişehir'de Huzur Evi'ni ziyaret eden bir grup gencin çektikleri bu fotoğraflar beni çok duygulandırdı ve çok etkilendim. Böyle bir organizasyonu düzenleyen ve bu konuda emek veren herkesi tebrik ediyorum. Gerçekten karelerde o kadar çok anlam var ki, ben herkesin bu manaları kendisinin çıkarmasını istiyorum. Bu bakımdan yorumlarına devam etmeyecek, takdiri size bırakacağım.
Böyle bir çalışma yapan ve burada emek veren dostlarn hepsini çok tebrik ediyor, çok teşekkür ediyorum... Yüreğinize sağlık... Ne kadar da iyisiniz! Selamlar Sevgiler!...
not: Fotoğraf makinesindeki tarih yalnış olduğu için 98 yılını gösteriyor, ama sanırım o teknik bir arıza, gezi çok yakın zamanda yapıldı. O kadra güzellikler dururken, kimsenin bu ayrıntıya takılmayacağını biliyorum, ama yine de söylemek istedim.

Thursday, May 03, 2007

Eskişehir Heykel İstilasına Uğradı!...








Poz vermek isteyen bir vatandaş....

Bu sitenin mimari ve fikir babası değerli dostum Mehmet’tir. Blog dünyasının insanları kendisini çok yakından tanıyorlar. Ben ondaki cevheri Romanya gezisi sonrası yazdığı izlenimlerinden sonra fark ettim. Kendisi şu anda Altantiğin öte kıyısından bizlere compir isimli sitesiyle sesleniyor. Ne yani Ece öbür dünyadan seslenebiliyor da:) Compir on bin kilometre öteden mi seslenemeyecek:) Amacı şehre ilişkin şeyler yazmak olan bu sitenin amacını tam anlamıyla bir seferlik te olsa yerine getirmek için, Eskişehir hakkında yazıyorum. Aslında aklımda olan “Şehrin Kitapları” isimli bir yazı yazmaktı. Yolda yürürken, tramvayda giderken insanların elinde kitaplar görüyorum ve ders dışı bu kitapları çok merak ediyorum. Kitap üzerine iki hasbıhal güzel fikirlerin ortaya çıkmasını tetikler. Acaba şehrimizin insanları ne tür kitaplar okuyor, bunu yazmak isterdim. Zira ben de geçenlerde evden çantasız çıkınca elimde kitabı gören birisinin ne kadar heyecanlandığını, ne kadar çok meraklı olduğunu görünce, çok sevinmiştim. Meraklı kişi telefonunu bile bırakmış daha sonra konuşmak üzere sözleşmiştik. İşte kitap sevgisi, insan ilişkilerini ne kadar da olumlu etkiliyor görüyorsunuz!

Son zamanlarda Eskişehir’de çok fazla heykel görüyorum. Mantar gibi her tarafta heykeller türüyor. Bunlardan bir kaçını dikkatlerinize sunuyorum. Kayserili bir arkadaşım, özellikle sokakların girişine konan hayvan heykellerinin ambulans ve itfaiye erişimini engellediği için eleştirmişti. Şu anda varolan heykeller dışında yapılma aşamasında olanlar da var. Mesele Reşadiye Camii, Taşbaşı Çarşısı ve Güvercinli Park’ın bulunduğu kavşakta şu anda örtülü olan ne oldukları etrafına mavi paneller konarak engellenen üç tane daha heykel yapılmaktadır. Aslında mavi panolar kaldırılınca o kavşaktaki üç heykelin ne olduğu benim için merak konusu doğrusu. Bu aralar Eskişehir’de çok heykel görüyorum. Velhasıl, Eskişehir, sanki büyük bir alana yayılan heykel müzesine dönüşüyor. Heykellerdeki yazıların ise ayrı bir hali var; “Köyümüze Dönelim Artık” , “Allah rızası için sigara izmariti atmayınız!” gibi…

Wednesday, May 02, 2007

Cumhurbaşkanı Kim Olacak???

Geçenlerde gazetede psikologların fikirlerini okudum. Ülkede siyasi polemik ve istikrarsızlık olduğunda bunu halkın psikolojisini bozduğunu dile getiriyorlardı, bilim adamları. Biliyorsunuz, bugünlerde ateşli tartışmalar yaşanıyor ve siyasilerin karşılıklı atışmalarında ne yazık ki, olan halka oluyor. İster istemez beyaz camdaki kareleri görüyoruz ve bu bizim moralimi yerlerde süründürebiliyor. Bu bakımdan, düşündüm, taşındım, psikolojimizi bozmanın ne alemi var dedim kendi kendime. Siz değerli okurlarımızın fikirlerini öğrenmek açısından yazmak istedim; Cumhurbaşkanı madem referandum’la seçilecek, halkın tüm kesimlerinin üzerinde mutabık olabileceği tek isim şu anda gördüğüm kadarıyla Polat Alemdar, nam-ı diğer Necati Şaşmaz olabilir. Düşünsenize Polat Alemdar lakaplı kahramanın adaylığını Cumhurbaşkanlığı için koyduğunu. Bunun nerden aklıma geldiğini merak ediyorsanız hemen söyleyeyim. Zaman Gazetesi, Ermenistan işgali altında olan Azerbaycan topraklarının %20’sine tekabül eden Dağlık Karabağ’dan haber yaptı 25- 26- 27 Nisan tarihlerinde. Her sekiz kişinden birinin mülteci olduğu Azerbaycan’da prefabrik ilkokulda okuyan bir öğrencinin tişörtünde Aslan Amca – Çakır ve Polat’ın üçlüsünün resminin basılı olduğunu gösteren bir fotoğraf vardı. (Ne yazık ki fotoğrafı bulamadım, yoksa siteye koyacaktım). KV izleyicisi Azeriler, Kurtlar Vadisi Irak ‘tan sonra Kurtlar Vadisi Karabağ isimli bir sinema filminin çekilmesini arzu ediyorlar.


Gelelim Polat Alemdar’ın adaylık meselesine. Ne kadar oy alabileceğini düşünebiliyor musunuz? Diziyi seversiniz veya sevmezsiniz, izlersiniz veya izlemezsiniz, bunu tartışmıyoruz. Amacımız, kısa yoldan, halkı da hırpalamadan adayımızı belirlemek ve süregitmekte olan belirsizliği bir an önce bitirmek. Zira gazetelerin yazdığına göre belirsizliği borsada oluşturduğu kayıp 20 milyar dolar, faiz oranlarındaki bir puanlık artışın Türkiye’ye maliyeti 1,5 milyar dolar. Yalnız aklıma takılan bir şey var; diyelim ki, Polat Alemdar Cumhurbaşkanı oldu, ya onu ekibi ne olacak? Memati, Abdülhey hadi diyelim ki onlara mevki bulduk, Güllü’ye görev vermezsek alınmaz mı? Değerli okurlar, siz olsaydınız, bahsettiğim kişileri hangi mevkilere yerleştirirdiniz ve bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.