Saturday, April 14, 2007

İki Kıvranışın ve İki Sınavı Hikayesi



İki Kıvranışın ve İki Sınavın Hikâyesi

Seyrettiğim iki filmden birden bahsedicem. Birincisi Sınav. Diğeri başka bir sınav: Takva. “Sınav” filmi üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere ve onların ailelerine yönelik olarak çok haklı mesajlar içeriyor. Daha filmi başında bu iddiada olduklarını görebiliyorsunuz. Onların sınavı nasıl geçeceğiz kıvranışı, Takva filmindeki imtihan dünyasına ilişkin sınavın yanında doğal olarak çok cılız kalıyor. Ama kabul etmek gerekir ki, bu dünyada herkesin kendine göre derdi, tasası var. Yalnız Sınav filminde atraksiyon amaçlı sahne tekrarları/karıştırmaları sanki hiç olmamış. Filmin müzikleri çok hoşuma gitti. Şöyle ki, içine girebildiğiniz uzun bir müzik klipindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. Takva filminde ise, dergâh’ta kendisine verilen görevlerinin sıkıntıları yanında, haramın rüyasıyla ve gerçeğiyle aynı anda sınandığını düşünen bir erkeğin kıvranışını seyrediyorsunuz. Film, Kuran ayetiyle başlayıp, Nazım Hikmet Ran’ın dizeleriyle bitiyor. Yalnız sanırım filmde konsept danışmanlığı konusunda daha fazla çalışılması gerekiyordu. Şöyle ki, şeyhin konuşmaları ve duruşu daha derin olabilirdi. Kurtlar Vadisi Irak’taki Ghassan Massoud’un canlandırdığı şeyh karakteri ne kadar da vakur. Tavır çok şeydir. Onun tavırlarını Takva’daki şeyhin üzerinde göremedim. Zira birincisinde altyapısı sağlam bir şeyhle karşı karşıya olduğunuzu düşünürken, diğerinde, bu izlenimi pek edinemiyorsunuz. Bir de Güven Kıraç'ın performansı. Sanki oyuncu, Sınav filminin setindeki yalaka müdür tiplemesi üzerine yapışmış şekilde gelmiş, Takva filminin setine:))). Hiç derviş profili sunamıyor. Bir erkeğin kıvranışlarına gelince; Aslında bilenler bilir, bu konuda Üç Hercai isimli hikâyede yine Muharrem isminde bir kahramanın kıvranışlarından bahsediliyor. İkisinin de ortak yönü işin içinde kadın cazibesinin çekimi karşısında ayak direme var. Yalnız Takva’daki Muharrem bunu rüyada yaşarken, Üç Hercai’nin genç delikanlısı gerçek yaşamda bununla savaşıyor.

Ne güzel öykünüzün karakterleriyle oynayabilmek. Üç Hercai’de Muharrem güçsüzlükten kahramanlığa terfi eden vakur ve ciddi bir adamken, Takva’daki Muharrem, güçsüzlüğe düşmenin ihtimalleri karşısında bile koyveren bir korkak gibi davranıyor. Tabi burada başkasının öyküsündeki karaktere laf atıyorum ama. Benim öykümdeki karakter, senin karakterini döver misali. Sinema dünyasının bu bakımdan en imrendiğim ve aynı zamanda en kızdığım bileşenlerinden birisi senaristlerdir. 21 Gram filminde, ikiz kız çocuklarıyla giden bir babayı görürsünüz. Filmi seyrederken içimden geçirdim; “umarım yönetmen bu kızları ve babasını trafik kazasına kurban vermez” dedim. Ama Alejandro Gonzales İnarritu’nun 2. filmindeki senarist (zira ismini bilmiyorum), gözünü kırpmadan bir aileden üç kişiyi ölüme gönderdi. Kızlardan biri de kazaya neden olan sürücünün gözleri önünde can veriyor. Hiç aklımdan çıkmaz, ne zaman hatırlasam, kızarım ismini bilmediğim bu senariste.

No comments: