Monday, April 02, 2007

Karısını Şapka Sanan Adam.



Ünlü yazarlara kitapları, fikirleri, köşe yazıları hakkında yazmak ve onlara soru sormak hep ilgimi çekmiş, merakımı tırmalamıştır. Bu, onların fikirlerini öğrenmeme neden olur hep. Aynı zamanda onları yakından tanımama… Tarihi karıştırdığımızda, sadece yazarlara değil, sanatın diğer dallarına da ilgi gösteren insanların, eser sahiplerine hayranlık dolu mektuplar yazdığına rastlıyoruz. İstanbul Emirgan’da Sakıp Sabancı Müzesinde Rodin Sergisini gezerken de aklımdan bu düşünceler geçiyordu. Çünkü genç bayan Claudel Camille’in de Rodin’e sanatı hakkında yazıp, ona hayranlığını ifade ettiğini öğreniyorum burada. Bu teveccüh, genç bayanı önce Rodin’in modeli olmaya, daha sonra ise onun eşi olmaya terfi ettiriyor. Müzedeki panolardan okuduğum kadarıyla Rodin’in sanatına aşık bu kadın, hayatının sonlarına doğru deliriyor. Benzer bir kadın türüne Peyami Safa’nın “Bir Tereddüdün Romanı” isimli eserinde de rastlıyorsunuz. Romanda, yazara (hikayenin kahramanı olan yazara, bunun yanlışlıkla Peyami Safa olduğu sanılmamalı) sırılsıklam sevgiyle bağlı olan bir kadından bahsediliyor. Onunla gizlice mektuplaşan...Yazarla görüştükten sonra onunla birlikte vakit geçirme ayrıcalığını tatmaya başlayan kadının saadetini görüyorsunuz.

Neyse ki, bendeki yazar hayranlığı yukarıdaki iki örnekte olduğu gibi ifrat dereceye varmış değil. Ama şöyle veya böyle şekilde herhangi bir eser bırakmış birisini merak etmeden duramıyorum. 1933 doğumlu Oliver Sacks hakkında gazetede okuduktan sonra ona yazmaya karar verdim. Ondan “Karısını Şapka Sanan Adam” isimli kitabını istedim. Şaşırtıcı bir şey oldu… Çok kısa denebilecek bir sürede, yazarın Türkiye’deki yayıncısından adresime gönderilen bu kitabı hiç ara vermeden iki-üç gecede bitirdim. Hayretler içinde kalarak… Onun anlattıklarının hiçbirisini israf etmeden, altını çize çize ayrıntısıyla irdeleyerek okudum. Psikoloji bölümü öğrencisi için çok yararlı bir kaynak ve buna ilaveten bu bilimle alakası olmayan birisinin rahatça okuyup anlayabileceği bir kitaptan bahsediyorum.

İncelemelerini bedenle akıl arasındaki bağlantı ve kişinin farklı nörolojik koşullara uyum sağlaması üzerine yoğunlaştıran yazar, insanlarda baş gösteren psikolojik düzensizlik vakaları anlatıyor kitabında. Yazımıza başlık olarak aldığımız şarkıcıdan şöyle bahsediyor: “Muayene bittiğine karar vermiş olmalıydı ki şapkasını aramaya başladı. Eliyle uzanarak karısının kafasını tuttu ve giymek üzere kaldırmaya çalıştı. Görünüşe göre karsını şapkasıyla karıştırmıştı!”
Bu kitapta kendisine söylenen ve gösterilen her şeyi birkaç saniye içerisinde unutan, bir adamdan bahsediliyor. 1975 yılında Yaşlılar Evine kabul edilen bu adamın hafızası 1945 yılında kopmuştur. Sonra bedenini yitirdiğini düşündüğü için oturamayan, adeta yıkılan ve vücudunu hissetmeyen bir bayan görüyoruz. Hayretle okuyorum… Bedeniyle ve dış dünyayla ilgili “sol” kavramını tamamıyla kaybeden altmışlı yaşlarında zeki bir kadın… Bu bayan da, yemeğe oturduğunda tabağının sadece sağ tarafında olanları yer. Tabağın bir de sol tarafı olduğunu fark etmez. Bazen yüzünün sağ tarafına makyaj yapar, ruj sürer, bu arada sol tarafı ihmal eder. Benim çok hoşuma giden örnek ise, “kelimelerle yanılmayan ve yanıltılamayacak” olan afazik hastaların televizyondan Başkan’ın konuşmasını izlerken kahkaha atmaları. Afazikler beden duruşundaki herhangi bir uygunsuzluğa veya yanlışlığa doğaüstü bir şekilde duyarlıdırlar. Kimse onlara yalan söyleyemez. Velhasıl, böyle bir kitap benim gibi meraklısı için okumaya değer…

1 comment:

Anonymous said...

Webmaster cok tesekkurler...

Selamlar Kubra