Monday, April 09, 2007

Nasihat!

Bir arabesk sızlanmayla başladı hikâyesi. Dünya, yüreğine asılı, sönmüş ve ağır bir kandildi. Bu dünyanın ışığı biterse, nasıl olsa yedekte ikinci bir dünya vardı. Sonra iki dünya arasında geziniyordu, sessizce. Beni kendi halime bırakın dedi. İki kişiye sır değilim demişti. Konuştuğunda pişmanlık, sustuğunda acı besteleyen sanatçı olmuştu. Üretkenliğin aşırısı da zarardı işte! Her şeyin fikrini üretir oldu. Duruşunun asilliğini sınarken, sözlerinin aleniğinden şüphelenirken, sohbetin koyu yerinde ufak bir kelimeye takılırken… Duygularındaki mantık depremi eğretiydi, ama o ille de mantık dedi tutturdu. Çünkü cebren mantık emredilmişti ona! Duygularını parçaladı, içine attı. Mantığına, ayar vermeden indirdi hislerinin yumuşaklığına, balyoz sallayan işçi misali. Ne yaptığını fark edemiyordu, anlatacak çok şeyi vardı. Hep böyle tezatlar içindedir hayat, anlatacak şeyleri olanları anlamak, anlatacak şeyleri olmayanları anlamaktan daha zordur. Çoğunlukla, anlatacak şeyleri olanların dilleri tutulur. Bunu anlatan fark etmez, dinleyen görür. Sonra iki dünya, dört oldu. İki kişi, üç oldu. Bilinenin ve belirsizliğin dünyası eklendi dünya sayısına. Peyami Safa “meçhulün karnından istediğimiz çocukları doğurtabiliriz” diyordu. İşte onu anlatıyordu bu cümle. Beyninde meçhulün çizelgesini hazırlayan merkez, Necip Fazıl’ın “istikamet âlemindeki sonsuzluk” deyimine nazire yapar gibi onu pusulasız bırakıyordu. Zamanın devamında, aklımdaki dünyada mı kalsam, yoksa geçmişin aklımda silinmeyen dünyasında pişmanlıklar besleyip, büyütüp, onlara mı yakılsam diye iki dünya daha ekledi, hayatının anlamına. Altı büyük dünya kapladı, küçük dünyasını. Kapısı olmayan bir kutu oldu çıktı. Altı cihan içinde, altı cihan, üstü cihan, sağı cihan, solu cihan, önü cihan, arkası cihan. Neylesin bu …………….an?


Cevaben;
Sonsöz: Kutu içinde hayat sürenler, duvarlarının kalınlığından olsa gerek kutu dışında başka bir hayatın olduğunda bihaberler.
Eğer bu yeterli olmazsa, tavsiye,
Tavsiye: Kutuyu terk et, gerekirse imha et!
Eğer tavsiye de yetersiz kalırsa,
Final; “İnsan ihtiyaçlarını onları karşılayabilecek birine açmalı, belayı dertten ah edecekse, derde derman bir hekimin yanında inlemeli”

4 comments:

Anonymous said...

Yazı cidden başarılı =) özellikle kapanış mükemmel olmuş =) bizim gibi arada kalmış gel-git 'i bol insanlara güzel tavsiyeler içeriyor ama resim daha iyi seçilebilirmiş sanki =) Ellerinize,yüreğinize sağlık..

Önder Yenilmez said...

Yazının başarılı, kapanışının da mükemmel olduğu konusunda fikrinize katılmamak mümkün mü? Bu bir kişi için kaleme alınmıştı, size de hitap ediyor olmasına sevindim. Yeni blog hazırlığında olduğunuzu biliyorum. Umarım siz de e-okurlarınızı memnun edecek böyle yazılar yazarsınız. Başarılar! Kalın sağlıcakla!

Anonymous said...

Bugün Ankara'da hava puslu gri kar yağmakta..Hikayenizin kahramanı olarak nasıl teşekkür etmek gerekir bilmiyorum ama...Betimlemeler çok derin..Ben yeni tatlar aramaktayım Önder Bey..Kimilerine göre aklım cevher gibiymiş korunulması gerekmiş..:) Ben de Cihanı,Dünyayı değiştirdim aklımda.. Bir ruh Prag'ta biri Fas'ta aslolan Eskişehir'de tene bürünmüş beklemekte..Ben onları saklıyorum..Kim bilir naif sözlerinize karşılık ben de bir hikaye armağan ederim size..Nice gecelere nice düşünceler düşürmek dileğiyle.. Kaleminiz umut dolu olsun..

Önder Yenilmez said...

Yazının kahramanı Suri hanıma,

Öncelikle, sizi anlayabildiğimi ve bunu yazıya dökebildiğimi farkettiğinize çok sevindim. Temennileriniz için de ayrıca teşekkür ediyorum, inşallah dua yerine geçer. Eğer gün gelir de bana bir hikaye armağan etmeyi düşünür ve bunu eyleme geçirirseniz, lütfen arabesk imgelerden kaçınınız! "Bugün Ankara'da hava puslu gri kar yağmakta.." gibi mesela:)

Not: Bu yorumumunun satır aralarında, psikolojide okuyan arkadaşlarınıza tahlil yapma imkanı sağlayacak bol malzeme olduğunun farkındayım.:):):) Ama yine de yazmam gerekenleri yazmaktan geri durmadım.

selamlar sevgiler!