Saturday, May 12, 2007

Anneler Gününüz Kutlu olsun


ANNE Mİ?

Ben hiç tanımadım annemi,
Kollarında hiç uyumadım sarılarak,
Saçları ne renk, kokusu nasıl bilmem.

Siyah beyaz bir resim ve kırık bir çerçeve,
Tozlu raflarda saklıydı annem.

Çocukluğumun kaderi yazılırken mezar taşına,
Geceleri hiç susmadım anne.
Ağladıkça bulutları ıslattım.
Bir anne göğsü zifiri gecede meçhul
Acıktım. Sen yoktun.
Ben hiç doymadım anne.

Bir vakit sürünmeye başlamışım,
Faili meçhul adreslere.
Okşamışlar başımı acıyarak,
Oysa görmemişler gözlerimdeki hedefi.
Ben hep sana gelmişim,
Traverten sokaklarda.
Koşmak istemişim sana,
Ok gibi, yıldırım gibi
Tufan gibi, sel gibi
Biri diğerinden kısa olan ayağımla.
Ben hiç koşmadım anne.

Her gece canlanıp raftaki resim
Giriveriyor düşlerime,
Başakta rüzgâr gibi okşuyor başımı
Yavrum diyor.
Anne diyorum.
Belki biraz şımarmak istiyorum.
Gerçek yalana hamal iken
Gaipte az daha görebilmek seni
Ben gibi kimse bilmez bu hazzı
Çünkü ardında menfur bir sıçrayış,
Ve sabaha dek yatağım da menfi acılar.
Ertesi geceye gebe bir umutla bekledim anne,
Bir lahza görebilmek için seni
Az daha nazlana bilmek için,
Ama sinem gibi parçalar güneş geceyi
Ah! O varlığına oruç gündüzler de,
Ben hiç şımarmadım anne…




Elimde kimseye vermediğim pamuk şekerim,
Çocuk yüreğinde saklı düşlerim,
Ve demir kapının süngüsüne,
Anne. Bu ev bizim diye yazmışım.
Karşı pencereye geçip seni beklemişim,
Bir pencerede bir ömür bitirmişim.
Sen hiç gelmedin,
Ben hiç gitmedim anne

Ne vakit bir çocuk görsem
Ellerinde annesi,
Ne zaman bir ben düşünsem
Yıldızlara uzanan hasret hecesi.
Hey çocuk!!!
Gel sana pamuk şekerimi vereyim.
İsmin cemal mi ziyanı yok.
Benim ki de Ahmet
Be çocuk azıcık merhamet…
Daha sarıl, daha öp anneni ne olur.
Kıskancım yaşamadığım çocukluğuma,
Acılar ruhumda secdesiz,
Her acıda bir vatan,
Ama anne acısı lehçesiz,
Öztürkçesiyle acılar,
Sinemde annesiz.

Siyah beyaz bir resim ve kırık bir çerçeve,
Tozlu raflarda saklıydı annem.

Geceler benlesin,
Gündüz dört parça mermer.
Sen de ben gibi hasret dolmuşsun,
Başka izahsız,
Bu mermer nasıl çatlayacak..
Hey acılarımın gardiyanı toprak.
Seni de İsrafil paklar ancak.
Dağların elverdiğinde denizlere,
Ovalar silip yuttuğunda her şeyi,
Tarumar her yan yüreğim gibi mahşer,
Sen münker nekirsiz kalacaksın,
Belki sorgusuz sualsiz yakılacaksın.
Yan ey kara toprak,
Çocukluğum gibi, gençliğim gibi,
Başka annesizliği sana kim anlatacak.
Sarp kayalardan kopan parça gibi,
Un ufak ettin ya sen beni,
Yüzün ak olmasın kara toprak.
Al beni de al ne olur.
Ölümün rengi ne ki…
Şimdi,
Anneme,
Anneme götürün beni,
Bedenimin ilk şeceresine …
Zerdali renginde daha sararmayayım,
Annemce sarılayım kefenime,
Yokluğunun karanlığında ölüyorum anne!

(Metin Toz’un burukluk terennüm eden bu şiirini yayınlıyorum ki, annelerimizin değerini daha iyi bilelim. Anne hasretinin ne olduğunu bilelim ki, ona göre kendimize ayarlayalım. İnsan kelimesi nisyandan gelir, yani unutmaktan… Hatırlamak lazım değerli dostlar. Metin Toz’un kalemine, yüreğine ve hayal gücüne sağlık diyorum…)

Nagehan Saraçoğlu da annesine yazdığı özel mektupta neler olduğunu bizimle paylaştı;

Annemi ne kadar sevdiğimi, bu dünyada benim için annemin tek olduğunu söyledim. Onun eşinin olmadığını ve her anne gibi, beni her düştüğümde hiç düşünmeden elimden tutup kaldıran olduğunu ve annelerin hakkının ödenemeyeceğiniz yazdım anneme…

Gülşah Duman da annesine yazdığı mektupta şöyle diyor;

Sıcacık ısıtan sevginle her zaman yanımda oldun. İyi ki varsın iyi ki benim annemsin. Senin gibi annem olduğu için Allah’ıma sonsuz şükürler olsun. Seni çok seviyorum biricik anneciğim anneler gününü canı gönülden kutlarım, ellerinden öperim anneler günün kutlu olsun kızın Gülşah..


Anneler günü sorusu(ilgililer hatırlayacaklar :):) : Ayrılma eğiliminin söz konusu olmadığını noktaya ne ad verilir?

No comments: